tag:blogger.com,1999:blog-62621661700479044022024-02-08T07:19:06.389-08:00Erdem SAKİNMüzikle İlgili Aradığınız Konular
Orkestra Notalarım.DüzenlemelerimErdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.comBlogger10125tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-57177558801282727402023-08-26T05:50:00.006-07:002023-08-26T06:21:31.185-07:00Orkestra Notaları-Partisyonlar<p> Bu bölümle birlikte özellikle Güzel Sanatlar Liselerinde görev yapan öğretmenlerin işine yarayacak orkestra düzenlemelerine yer vereceğim.</p><p>Tamamı kendime ait olan düzenlemelerin tanıtımlarını buradan yapıp ilgi duyanlarla mail adresim üzerinden iletişime geçeceğiz.</p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=I0IrN41N6GE">Memleketim</a></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=VZV6YENEJV8">Feracemin ucu sırma</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=6bu85MFGAe0">Saçlarına gül düzüm</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=ljBRUohngIs">Derdimi dökersem derin dereye</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=BgKGhM0ubR0">Kara toprak</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=fNzvCh__Lfg">Baharın zamanı geldi (H.İsmail Dede Efendi)</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=fS_jx_91NXQ">Şu karşıkı dağda bir yeşil çadır (H.İsmail Dede Efendi)</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=hdo2LMYxw-M">Ey büt-i nev eda (H.İsmail Dede Efendi)</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=PQfeUzQoFjc&t=108s">Mah yüzüne aşikanım</a></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=2xQKypfU0jw&t=55s">Sene de galmaz (azeri şarkı)</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=JfmyHdbVlNQ&t=7s">Senden benden bizden (perhaps perhaps perhaps)</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=xgnKZZofTIc">Havada durna sesi var (kütahya türküsü)</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=xgnKZZofTIc">Yine bir gülnihal</a><br /></p><p><a href="https://m.youtube.com/watch?v=Kg8f5Jagud4">Laçin (azeri halk türküsü)</a><br /></p><p><br /></p>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-88975213606556658342008-07-16T09:45:00.000-07:002008-07-16T09:55:14.404-07:00Ses Nasıl Oluşuyor ?<div align="left"><br /> <strong><span style="color:#ff0000;">Ses Nasıl Oluşur Ve Nasıl Duyarız ?<br /> Ses Nasıl Oluşuyor ? </span></strong></div><strong><span style="color:#ff0000;"><div align="left"><br /></span></strong>...Sesimi bir teybe kaydettim dinlediğimde kendi sesime benzemediğini duyuyorum.Ya da telefondaki sesim ne kadar farklı diye düşünüyorsanız.Hatta bu nedenlerle sesinizi beğenmiyorum diyorsanız önce neden bu şekilde duyulduğunu açıklayalım. </div><div align="left"><br />...Ses nasıl oluşuyor? Basit olarak sesimiz nefesimizin akciğerler,nefes borusu üzerinden karşılıklı olarak bulunan çok ince ses tellerini titretmesi ve oluşan ses frekansının ağız içinde,dişlerde ve rezonans boşluklarında büyümesiyle şekil alıyor ve dışarıya yani hava boşluğuna ulaşıyor.<br />Peki kendi sesimizi nasıl duyuyoruz ? </div><div align="left"><br />...Oluşan bu sesi biz iki biçimde duyuyoruz.Birincisi dışarıya yani hava boşluğuna çıkan sesi dış kulak yoluyla.İkincisi de içerde oluşan ve boğazdan hatta ses tellerinden başlayıp dişlerde,rezonans boşluklarında yani tamamiyle kafa ve göğüs içindeki titreşimleri aldığımız iç kulak yoluyla.Yani bir nevi biz sesimizi stereo duyuyoruz.Bu nedenle de teybe kaydettiğimiz ses bizim sadece dışarıya çıkan sesimiz oluyor.Ancak biz içerde hem iç hem de dış kulaktan sesleri duyduğumuz için.Başka bir yerden dinlediğimizde sadece dışa verilmiş olan sesi dinliyoruz.Tabii bu duyumu da değiştirici etkenler vardır....Çok hassas mikrofonlar içeride oluşan seslerin de bir çoğunu alıyor ve sesin gerçeğe daha yakın tınıları duyuluyor.Profesyonel kayıt stüdyolarında böyle mikrofonlarla kayıtlar yapıldığı için sanatçıların veya şiir okuyan kişililerin vb..sesleri orjinaline yakın gelir.İkinci bir etken ise ses tekniklerini kullanabilmeyle ilgilidir....Eğer ses tekniklerini iyi kullanabilirseniz.Ön bölgede ağız,dişler hatta boğaz,burun,göğüs gibi bölgelerde oluşan sesleri de daha fazla dışarıya aktarma şansınız olur.<br /><br /><br /><strong>-Ses Teknikleri :<br /></strong> <br /><em><strong>Nefes :</strong></em><br />...Nefes, bir insanin hayatini sürdürebilmesi için ne kadar önemliyse, bir şarkıcı (Şancı) için de o kadar büyük bir önem arz eder. İyi ve doğru bir şekilde şarkı söyleyebilmek için en temel şart nefesimizi doğru kullanabilmektir. Bu şekilde hem ses enstrümanımızdan (vücudumuz, ses tellerimiz, rezonans boşluklarımız, vs.) optimum seviyede faydalanır, hem de nefesimizi serbest bırakabildiğimiz zaman psikolojik olarak büyük bir rahatlik elde edeceğimizden, kendimizi daha iyi bir şekilde ifade edebilme olanağı buluruz. Öğrencilerime her derste söylediğim ve bugüne kadar hocalarımın bana düstur edindirdiği şey; nefes, nefes ve nefestir.<br />...Nefesimiz üzerinde hakimiyet kurduğumuz zaman senelerce problemsiz bir şekilde şarkı söyler, aynı zamanda çok daha sağlıklı ve pozitif bir hayata kavuşuruz. Ülkemizde, birçok ünlü şarkıcının ciddi sağlık problemleri geçirmesinin nedeni de bana göre nefeslerini doğru olarak kullanamamalarından kaynaklanmaktadır. Klasik veya diğer türlerde olsun, iyi ve doğru şarkı söylemek için ilk adımları atmak üzere, benden ilk defa ders almaya başlayan öğrencilerime edindirmeye çalıştığım bilgileri asağida sizinle paylaşıyorum. Ancak en basta, nefes kontrolünde ustalaşma yolunda ilerlemeye başlamadan önce, ciddi bir biçimde yoga yapmasanız da en azından bir yoga kitabı alıp okumanızı tavsiye ederim. Bir şancının da başlangıç aşamasında şan gelişimini düzene sokacak 20 Emir vardir.<br />Önemli Not : Şan çalışmaları, özellikle yeni başlayanlar için bir öğretmen gözetiminde olmalıdır. Özellikle bu konuda acemi olanlar, nefes hakimiyetine sahip olmadıklarından ve kendilerini şan esnasında yeterince tetkik edemeyeceklerinden (daha doğrusu neyin doğru neyin yanliş olduğunu tam olarak bilemeyeceklerinden) kesinlikle tek başına çalışmamalıdırlar. Unutulmamalıdır ki, kendini ve tekniğini ispatlamiş hiçbir opera sanatçısı tek başına şan egzersizi, vs. yapmamakta, kişinin kendi kendini analiz ederkenki yetersizliğini göz önünde bulundurarak mutlaka bir eğitmen gözetiminde çalişmaktadırlar…. </div><div align="left"><br /><strong><em>ŞAN SANATINA BASLANGIÇTA 20 KURAL</em></strong><br />1) Nefes diyaframa alınacak. Özellikle nefes verirken karın kasları kasılmayacak ve yumuşatılmasına özen gösterilecek.</div><div align="left">2) Solunum esnasında, bel, sırt ve bacaklardan destek alınacak, ağırlık bu noktalara verilecek. Nefes alınırken, diyafram ile birlikte sırt ve kaburga kemiklerinin sağa ve sola doğru genişlediği hissedilecek.</div><div align="left">3) Nefes diyaframa alındıktan sonra, diyafram en alt iki kaburga kemiğinin birleşim noktasının altından çözülecek ve bu şekilde diyafram yumuşatılacak.</div><div align="left">4) Diyafram yumuşatılırken veya geçici bir süre nefes tutulurken yutak kapatılmayacak ve boğazın her zaman açık olduğu hissedilecek.</div><div align="left">5) Yine diyaframın yumuşatılması esnasında nefes, koltuk altlarının alt kısmındakı kaburga kemiklerini bir kasnak gibi düşünerek tutulacak. Bu kasnağın öndeki birleşim yeri sesin destek noktasi olacak. Ses verirken bu noktadan destek alinacak.</div><div align="left">6) Omuz, boyun ve alt çenenin varlığı unutulacak. Düşünülecek tek yer sert damak olacak.</div><div align="left">7) Daha nefes alırken ağzın içi ve tüm beden esner gibi büyütülecek. </div><div align="left">8) Bu büyütme/genişletme işlemi verilecek en tiz notayı verecekmişcesine olacak.</div><div align="left">9) Daha sonra, ses yolunun açılıp yumuşatılması için ağızdan bir miktar sıcak hava verilecek ve sesin havanın üzerine binerek hareket ettigi düşünülecek.</div><div align="left">10) Ses vermeden önce kesinlikle çene açılıp ağızda pozisyon alınmayacak. Çenenin başlangıçtaki açıklığını ağızdan verilecek olan sıcak hava belirleyecek. Çene tamamıyla doğal bırakılacak, kesinlikle ileri itilmeyecek veya geri çekilmeyecek.</div><div align="left">11) Bütün bunlar yapılırken, diyafram çok yumuşak olacak. Sanki askıdaymiş hissi korunacak.</div><div align="left">12) Sıcak hava verilmesi işleminden sonra sesi bu nefese bağlama olgusu, beyinde sanki buz üzerinde (= nefes) patenle kaymaya başlama hareketi (= ses verme) imajinasyonu gibi bir imajla birleştirilecek. Aynı anda diyaframın bu imgelemi desteklemek üzere ileri ve aşaği dogru hareket ettiği tasavvur edilerek fonasyona geçilecek.</div><div align="left">13) Fonasyon esnasinda hep sert damak/mask düşünülecek. Pes seslerde ses burun altı ve üst ön dişlere; orta seslerde burun, elmacık kemikleri ve göze; tiz seslerde de alın ve kafanın tepe noktasına gönderilecek.</div><div align="left">14) Kafanın içi geniş bir boru gibi düşünülecek. Sesler tizleştikçe civanin bir boruda yükselmesi gibi sesin de yukarı doğru yükseldiği hissedilecek ancak bu hareket esnasında yumuşak damak/ağız boşluğunun arka kısmı, vs. düşünülmeyecek. Sesin yolu, üst ön dişler, burun ve alnın ön kısmı, vb. olacak ve asla bu yoldan çıkarılmaması sağlanacak.</div><div align="left">15) Tiz seslerde çene aşağı doğru bastırılmayacak, kasılmayacak. Açıkçası, alt çenenin varlığı hiç hatırlanmayacak. Çene, ses kendi yolunu açarken hareket edecektir ancak, bu hareket kendiliğinden olacak ve bilinçli bir sekilde yapılmayacaktir.</div><div align="left">16) Sesi tiz notalara tasimak üzere çene kasılıp gırtlağa yüklenilmeyecek. Sesi taşıma islemi gevşek haldeki diyaframın bir körük gibi kullanılması ile gerçekleşecektir. Çeneyi kasma refleksi anında bu refleksten kurtulmak amacıyla diyaframın yumuşatıldığı düşünülüp, omuzların geriye doğru açılarak göğsü genişletmesi sağlanacak ve sesin destek noktasından güç alınacak.</div><div align="left">17) Tiz notalara çıkıldıkça daha da bir büyündüğü, genişlenildiği,şişildiği ancak bir o kadar da yumuşayıp gevşenildiği hissedilecek. Büyümenin merkez noktası olarak rezonans boşlukları temel alınacak.</div><div align="left">18) Tiz notalara atak yapılırken sesin destek noktasına (Bkz madde 5) dayanılacak. Tizleştikçe aşağilar düşünülecek, ayaklarımızı bastığımız yerden giderek daha fazla destek alınacak.</div><div align="left">19) Pes seslerde, ses rezonanstan aşaği düşürülmeyecek, itilmeyecek, rengi korunacak. Özellikle en alt sesler sanki tiz bir ses veriliyormuş gibi düşünülecek.</div><div align="left">20) Yeniden nefes almadan önce, ciğerlerdeki hava tamamen boşaltılacak ve tekrar kurallarına uygun olarak nefes alınacak. </div><div align="left"><br />*** Yukarıda da bahsettiğim gibi, lütfen tek başınıza şan egzersizleri yapmayın. İnsan özellikle şan yaparken kendini yeterince analiz edemeyeceğinden, tek başınıza egzersiz yapmanız fayda yerine geri dönüşü olmayan zararlara da yol açabilir. İlaveten, çalışacağınız öğretmenlere gelince, bu konuda usta olan, kendini ispat etmiş veya en azından uzun süre sahnede bu işi yapmış olan kişilerle çalışmanızı salik veriyorum. Unutmayın, ses bu; diğer enstrumanlara benzemez … ***<br /><br /><br /><a href="http://erdem-sakin.spaces.live.com/blog/cns!8523E742B7456BFF!375.entry">Ses Hastalıkları</a><br />Ses Hastalıkları :<br />...Birçok insan için şikâyet nedeni olmayan durumlar, ses sanatçıları, özellikle de opera sanatçıları için son derece sıkıntı verici sorunlar yumağı haline gelebilir. ...Şarkıcılarda en sık rastlanan hastalıklar olarak ses teli nodulu, ses teli polibi, ses teli kistleri, ses tellerinde doku aralarında koyu kıvamlı sıvı birikmesi -tıp dilinde buna "Reinke ödemi" adı verilir-, üst solunum yolları enfeksiyonları, mide sıvısının boğaza geri akması -tıbbi terimi "reflü"dür-, şarkı sesinin yanlış kullanılması, konuşma sesinin yanlış kullanılması, ses teli iltihabı, hipotiroidi, cinsiyet hormonu bozuklukları, genel sağlık sorunları ve ses teli harabiyeti sayılabilir.<br />Ses Teli Nodülü...Ses teli nodülleri iyi huylu mukoza hastalıkları içinde, erişkin ve çocuklarda görülen en sık ses kısıklığı nedenidir. Ses teli nodüllerine genç kadınlarda ve erkek çocuklarında daha sık rastlanır. Topluluk içinde çok konuşan, mesleklerini sesiyle icra eden kişilerde görülme sıklığı, diğer meslek gruplarına oranla daha fazladır. Mide sıvısının boğaza geri akması nedeniyle, hastanın boğazım kazıması da nodüllerin oluşmasına yol açabilir....Ses teli nodulu, şarkıcıların en korktukları hastalıktır. Sesi bozmayan ve rastlantıyla görülen nodüller de vardır. Öyle ki, bazı ünlü ses sanatçıları kariyerlerini ses tellerindeki nodüllerle yapmışlardır. Bu nodüllere dokunmak doğru değildir. Ancak çoğu kez nodulu olan şarkıcının sesi kısılır, hava kaçağı fark edilir, sesin alt ve üst tonlarında kayıplar ortaya çıkar. Özellikle üst notalarda genişliğin azalması, soluk almada artış, sesteki esnekliğin kaybolması ve sesin kabalaşmasından şikâyet edilir. Sahnede uzun bir süre büyük efor sarf eden sanatçı, boynunun tüm ön kısmında, yorgunluk ve ağrı duyduğunu belirtir. Ses teli nodulu rahatsızlığında, ses genellikle kısık, kaba, çatallı ya da nefes nefese çıkar....Ses teli nodulu konuşma ve şarkı sesinin kötü kullanılmasından kaynaklanır. Nodulun boyu, şekli, rengi ya da simetrik olup olmaması her hastada değişiklik gösterebilir. Bu durum, sesin kötü kullanıldığı süre ve şiddetiyle ilişkilidir. ...Tedavide ilk önce kesinlikle ses eğitimi denenmelidir. Bu tedavi, hastaların çoğunda etkili olacaktır. Bazen çok büyük nodüller bile 6-12 hafta içinde gerileyip yok olabilir ya da şikâyetleri ortadan kaldırabilir. Nodul ameliyatı gereken şarkıcıların ameliyat öncesi ve sonrası ses eğitimleri ise, hastalığın tekrarlamasını önlemede en önemli etkendir. </div><div align="left"><br /><em><strong>Ses Teli Polipleri :...</strong></em>Ses teli polipleri genelde tek ses telinde, özellikle sesini zaman zaman birdenbire yükselterek konuşan ve gürültülü ortamlarda çalışanlarda görülür. Poliplerin ses teli içindeki küçük bir damarın yırtılması ile başladığı düşünülmektedir. Eğer bu tür bir oluşum sonrası ses teli dinlendirilmezse polip giderek belirginleşir. ....Aşırı bir ses eforunu takiben gelişen ses kısıklığı, polipli hastaların en büyük derdidir. Ses teli polipleri genellikle ses telinin üçte bir oranında ön, üçte iki oranında ise arka birleşim bölgesinde yerleşir ve ses teli nodülünden daha büyük olur. Erken dönemde siyahımsı ve kanamalı bir görüntüsü vardır. Özellikle saplı ve sapı uzun polipler, solunum sırasında hareket ederler. ....Polipler kimi zaman kendiliğinden gerileyebilir, ancak çoğu zaman cerrahi girişim ile çıkarılmaları gerekir. Bazı hastalar düşük dozda kortizon tedavisi ve ses eğitimi ile düzelmektedir. </div><div align="left"><br /><strong>Ses Teli Kistleri :...</strong>Bu kistler mukoza altında yerleşmişlerdir. Kistlerin doğumsal olabileceği gibi daha sonra oluştuğunu savunanlar da vardır. Hastalığın nedeni, genellikle sesin kötü kullanımıdır. Hasta, hekime ses teli nodülünde görülen yakınmalarla gelir. Teşhiste bazen sorunlar çıkar. Örneğin; reflü vb. nedenlere bağlı ödem sonucunda yapılan antiödem tedavisi ile, bazen ilk muayenede görülmeyen kistlerin, ödemin kaybolması ile görülebilir hale gelmesi söz konusudur. ...Kistler cerrahi dışı tedavilere yanıt vermezler. Ses teli üzerindeki mukozaya küçük bir keşi yapılarak kist çıkartılır. Mukoza tekrar yerine yatırılır ve mukoza fazlalığı çıkarılır. Ameliyat sonrasında ses eğitimi yapılmasında fayda vardır.<br />Reinke Ödemi :(Ses Tellerinde Sıvı Birikimi)....Reinke ödemi ses tellerinde, Reinke mesafesi denilen mukoza altındaki aralıkta yaygın bir şekilde sıvı toplanmasıdır. Genellikle iki taraftaki ses tellerinde birden oluşur. Ses tellerinde simetrik, donuk renkli, ses teli kenarlarına tutunmuş su torbası gibi bir görünüme sahiptir. ....Bazen bu sıvı birikimi hava yolunu tıkayacak kadar yaygın olabilir. Sesini kötü kullanan ve sigara alışkanlığı olan orta yaştaki kişilerde daha sık görülür. Ses tellerini sürekli tahriş eden öksürük sonrasında ve boğaz temizleme alışkanlığı olan kişilerde de gözlenebilir. Sigara, alkol yasağı ve ses eğitimine rağmen gerilemeyen bu hastalık cerrahi müdahale gerektirir. ....Profesyonel ses sanatçıları ile tiyatro sanatçılarında ve sunucularda sık rastlanır. Araştırma sonuçları, reflü olarak adlandırılan mide sıvısının boğaza geri akması ile reinke ödemi arasında bir ilişki olduğunu saptamıştır.<br />Üst solunum yolların'da nezle, grip, farenjit gibi hastalıklar olup da buna rağmen gırtlağı normal görünen sanatçı, kendini iyi hissediyorsa şarkı söyleyebilir. Tabii ki sanatçıya her zamanki gibi söyleyemeyeceği hatırlatılmalı, üst bölgelerdeki bazı değişiklikleri göz önüne alıp buna göre şarkı söylemeye çalışması önerilmelidir. Şarkıcının da bu durumda şarkı söylemesinin neler getirip neler götüreceğini hesaplayıp prova sırasında müzisyen arkadaşlarıyla tartışıp sahneye çıkıp çıkmamaya karar vermesi gerekir. Eğer sanatçının tekniği iyi ise enfeksiyonun getireceği sıkıntıları rahatlıkla bastırıp normal performansını gösterir. </div><div align="left"><br /><strong>Reflü (Mide Sıvısının Boğaza Geri Akması) ....</strong>Şarkıcılarda sık görülen bir rahatsızlıktır. Şarkıcılar sahneye boş mideyle çıkmayı tercih ederler çünkü dolu mide karın kasları denetimini azaltır. Düzensiz beslenme şekline ve zamanlı zamansız yemek yeme alışkanlığına bir de stres eklenince mide asidi artar. Mideden boğaza doğru oluşan buasit kaçağı gırtlak bölgesinde tahrişe ve su toplanmasına neden olarak seste sorunlar yaratır. ....Boğazda şişlik hissi ya da yutma güçlüğü, sürekli ses kısıklığı, boğaz temizleme ve öksürük, mide asit kaçağının belirtileri olabilir. Bazı hastalarda salya ve balgam şeklinde aşın miktarda burun ve boğaz salgısı da görülebilir.Mide asit kaçağının tedavisinde, alışkanlıkları ve beslenme düzenini değiştirmek, mide asidini azaltıcı ilaçlar kullanmak gerekir. </div><div align="left"><br /><strong>Ses Teli Kanaması :...</strong>Ses teli kanaması şarkı söylemeyi engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu durum klinik olarak saptanırsa hemen kesin bir ses istirahatine başlanır ve rahatsızlığa yol açan hastalık araştırılır. Ciddi kanamalar ya da mukoza harabiyeti, ses telinde sertleşmeye neden olur ve buna bağlı olarak ses tellerinin titreşimleri bozulur. Bu da ses kalitesine yansır. Bu durum genellikle cerrahi yaklaşıma gerek göstermez. Çünkü dokular arasında biriken kan zamanla kendiliğinden dağılır. Özellikle kadınlarda, âdet dönemlerinde kanama ihtimalinin arttığına dikkat etmek gerekir. </div><div align="left"><br /><strong>Gırtlak İltihapları ....</strong>Birdenbire oluşan gırtlak iltihapları oldukça sık görülen, ses sanatçıları ve hayatını sesini kullanarak kazanan kişiler için rahatsız edici bir durumdur. Ses tellerindeki şişme ve kızarıklık iltihap sonucu olabilirse de, bazen iltihap olmadan da aynı durum meydana gelebilir. Bu durum genellikle sesin aşın ve kötü kullanımıyla ortaya çıkar. Bunun yanı sıra alerji ve bazı tahriş edici maddeler nedeniyle de oluşabilir. Hastada boğaz ağrısı, yutkunurken ağrı, giderek artan ses kısıklığı ve bazen de sesin hiç çıkmaması söz konusu olabilir. Ses genellikle boğaz kazıma hareketinden sonra ya da konuşmanın başlarında düzelme eğilimi gösterir, ancak kısa bir süre sonra daha da kötüleşir. Gırtlak iltihabı bakteri ya da virüsler nedeniyle oluşabilir. İltihap, ses tellerinin altındaki bölgeyi de etkisi altına almışsa sorunu kısa sürede çözümlemek zor olacaktır. </div><div align="left"><br /><strong>Hipotiroidizm ...</strong>İnsan sesi hormonal değişikliklere karşı çok hassastır. Bu hormonal değişikliklerin çoğu, etkisini gırtlak mukozası üzerinde gösterir. Ses tellerinin hacim ve şekilleri değişir, ses bozulur. Mekanizması pek iyi aydınlanmamış olmakla birlikte hipotiroidizmin, yani tiroid bezinin hormonunun azalmasının, sesi bozduğu çok iyi bilinir. Hafif hipotiroidizmde bile ses kısıklığı, ses yorgunluğu, seste perdelenme ve puslanma, ses genişliğinin daralması, boğaza bir şey takılmış hissi gibi yakınmalar görülür.<br />Cinsiyet Hormonları ...Cinsiyet hormonlarına bağlı sorunlara, genellikle kadın ses sanatçılarında daha sık rastlanır. Hormonal değişiklikler sonucu işlevsel, yapısal ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkar ve ses bozulur. Ses şiddeti azalır, yüksek tonlara çıkmak güçleşir. Ses yorgunluğu ve seste boğukluk gözlenir. Bu nedenle bazı operalar solistlerini âdet dönemleri öncesinde izinli sayarlar. Doğum kontrol hapları birkaç ay gibi kısa bir süre kullanılsalar bile bazen sesi tamamen bozabilirler. ...Bu ses bozukluğu genellikle tamamen normale döner. Ancak hamilelik sırasında da âdet dönemindekine benzer ses değişiklikleri ortaya çıkar ve kalıcı olabilir. Ses bozukluğundan korunmak için âdet dönemlerinde kullanılabilecek güvenilir bir ilaç yoktur. Ancak bazı ilaçlarla âdet tarihi değiştirilerek, konser tarihinden sonraki günlere ertelemek mümkündür. İdrar söktürücü ilaçlar ses telindeki proteine bağlı sıvıları boşaltmaya yetmez. Ayrıca sıvı kaybına yol açarak mukozayı bozabileceğinden, bu ilaçların kullanılması doğru değildir. ...Âdet döneminde görülen karın ağrıları, karın bölgesindeki kasların desteğini bozduğu için şarkı söylemek güçleşir. Bu durum hamilelikte de sorun yaratır. Karın kasları desteği herhangi bir nedenle, örneğin karın bölgesine yapılmış bir ameliyatla bozulmuş bir şarkıcıyı, durum düzelene kadar şarkı söylemekten alıkoymak en akıllıca iştir. </div><div align="left"><br /><strong>Genel Durum Bozukluğu</strong><br />...Şarkıcılar da sporcular gibi genel sağlık ve fizik kondüsyon bakımından çok iyi durumda olmalıdır. Karın kaslarının desteği ve solunum özellikle önemlidir. Eğer bir sanatçı iki kat merdiven çıkınca nefes nefese kalıyorsa, bırakın bir opera söylemeyi kısa bir resitali bile çıkaramayacaktır. ....Kansızlık ve halsizlik yapan her türlü hastalık, gırtlak ve boyun kaslarının çalışmasını ve mukoza özelliklerini bozar. Karın kaslarının çalışmasını bozan çeşitli hastalıklar, örneğin ishal, kabızlık da şarkı söylemeyi engeller. Ayak bileğinin burkulması bile vücut dengesini bozacağından, şarkıcı bu durumu dengelemek için farkına varmadan sesini yükseltir. Buna bağlı olarak sesi yorulur ve boynu ağrır. Uykusuzluğun da birçok ses sanatçısının performansını etkilediği, bilinen bir gerçektir. </div><div align="left"><br /><strong>Anksiyete (İç Sıkıntısı) ...</strong>Şarkıcının psikolojik durumu ses mekanizmasını doğrudan etkiler. Ses, heyecanın en açık ve güzel göstergesidir. Bir tanıdığımızın telefonda "alo" diyen sesinden, haberin iyi mi kötü mü olduğunu anlayabiliriz. Heyecanlandığımızda sesimiz titrer. ....Profesyonel ses sanatçılarında sahne öncesi anksiyete, yani iç sıkıntısı vardır ve bu doğaldır. Normal koşullarda sahne ve gösteri sanatçıları iç sıkıntılarını kontrol altında tutmayı başarırlar. Hattâ bazı sanatçılar bunun bir avantaj olduğunu bile öne sürerler ve bu iç sıkıntılarını enerji ve heyecana dönüştürüp seyircilere aktarabildikleri zaman başarıkazandıklarım söylerler. ....Genç sanatçılardaki aşırı iç sıkıntısı yetersiz çalışmadan kaynaklanır. Deneyimli sanatçılarda bile bazı olağanüstü durumlarda bu sıkıntıyı kontrol etmek mümkün olmaz. Bu gibi durumlarda ses sanatçısı sesinin kısıldığım, yorulduğunu, ses kalitesinin değiştiğini söyler ya da sesiyle ilgili başka şikâyetler öne sürer. ...Eğer bir sanatçı ilaç kullanmadan sahne korkusunu yenemiyorsa, altında daha ciddi bir sorun yatabilir ve psikoterapi faydalı olabilir. Bazen en dayanıklı ve sağlıklı sanatçılarda bile stres büyük sorun oluşturabilir. Eğer bu stres, kurumun idaresinden, şan hocasından ya da sanatçının yakınlarından kaynaklanıyorsa hekimin müdahalesi yararlı olabilir. Bazen sanatçı, katılmak istemediği bir prova ya da temsilin sorumluluğunu doktoru ile tartışarak paylaşabilir. ...İç sıkıntısı ve stresin altında daha ciddi bir psikiyatrik sorun yatıyorsa psikiyatri konsültasyonu ve psikiyatrik ilaç kullanımı gündeme gelebilir. Bu durumda kullanılan ilaçlar mukoza kuruluğu ve seste titremeye neden olacağından, sanatçının yaptığı işe bir süre ara vermesi gerekecektir. </div><div align="left"><br /><strong>Ameliyatlar ve Entübasyon ....</strong>Profesyonel bir şarkıcının gırtlakla ilgili ameliyat geçirmiş olması, üzerinde durulması gereken bir durumdur. Ameliyatın niçin, nasıl, kim tarafından yapıldığı, entübasyonun, yani ses telleri arasından soluk borusuna tüp takılıp takılmadığı etraflıca araştırılmalıdır. Entübasyon dediğimiz işlem sırasında anestezi uzmanı uyarılmalı ve daha az tahriş edici tüpler kullanılmalıdır. Hattâ bu uğurda, hastanın alnına "Dikkat! Kırılabilir" sembolü bulunan bir çıkartma bile yapıştırılabilir<br />Bademcik Ameliyatı ....Bademcik ameliyatı sonrasında şarkıcılar ses kısıklığından, ses kalitelerinin değişmesinden şikâyetçi olabilirler. Bademciklerin çıkarılması sesi değiştirebilir. Bademcik ameliyatı sonrası oluşan sert bağ dokusu ve ses telleri üzerindeki rezonans bölgesinin yapısındaki değişiklik buna neden olabilir ve bazen de ses değişimi kalıcı olur. Eğer bademciklerin çıkarılması mutlaka gerekliyse, ameliyatın etkisini azaltmak için uygun bir plan çerçevesinde çalışmak gerekir. Bazı durumlarda aşırı büyük bademciklerin alınması, rezonans boşluklarını genişleterek hastanın sesine olumlu bir etki yapabilir. Yine de bu sorunun, ses sanatçısının mesleki yaşamının erken dönemlerinde halledilmesi daha sağlıklı olacaktır. </div><div align="left"><br /><strong>Tiroidektomi (Guatr Ameliyatları) ...</strong>Tiroidektomi gibi boyun bölgesine yapılan ameliyatlar ses değişikliklerine neden olabilir. Bu durum nadir de olsa ameliyat sırasında gırtlağa giden ve ses tellerinin hareket etmesini sağlayan sinirlerin zedelenmesine bağlı olarak ortaya çıkar. Boyundaki kasların kesilmesi de sesi olumsuz etkiler. Ayrıca hastayı uyuttuktan sonra kullanılan entübasyon işlemi, mukoza altında seyreden sinirlere baskı yaparak, geçici bir süre ses tellerinde hareket bozukluğuna ve ses değişikliklerine neden olabilir. Bu durumun geçici mi, kalıcı mı olduğu yönünde fikir sahibi olmak için gırtlak kaslarının elektrik potansiyellerinin ölçülmesi gerekir. </div><div align="left"><br /><strong>Göğüs ve Karın Ameliyatları ...</strong>Bu bölgelere yapılan ameliyatlar solunum ve karın kaslarının desteğini etkilemekte ve ses kalitesinde değişikliklere neden olmaktadır.<br />Kronik Kansızlık ....Kansızlığın da ses kısıklığına yol açtığı saptanmıştır.<br />Bademcik İltihabı ...Ses sanatçılarına da diğer hastalar gibi tanı konulup tedavi edilir. Ancak hastanın, bu tedavi sırasında sesinde değişiklikler olabileceği konusunda bilgilendirilmesi gerekir.<br /><strong>Rezonans Boşluklarını İlgilendiren Uyumsuzluklar ...</strong>Büyük yutak, küçük gırtlak ya da bunun tersi, çok büyük dil ve çene açılım eksikliği gibi organik farklılıklar sesi olumsuz etkileyen faktörlerdir. İşitme Kaybı Şarkıcılardaki işitme kaybına fazlasıyla dikkat edilmelidir. İyi şarkı söylemenin temelinde işitsel kontrol yatar. Eğer şarkıcı işitme kaybının farkında değilse, kontrol mekanizmasındaki değişimler nedeniyle sesinde bozulmalar olacaktır. </div><div align="left"><br /><strong>Sinüzit ...</strong>Sinüzit sırasında ya da kronik sinüzite bağlı olarak oluşan geniz akıntıları, doğrudan gırtlağı ve ses tellerini etkilemektedir. Ayrıca sinüslerin doluluğu rezonansı bozarak ses kalitesinde değişiklikler yaratır. Sinüslerin doluluğuna yol açan alerjik sorunlar ve poliplerin varlığı da sesin bozulmasını artıran faktörlerdir. </div><div align="left"><br /><strong>Ses Telinin Kanser Öncesi Düzensizlikleri ...</strong>Uzun süreli tahriş edici maddelerin kullanımı ya da sesin zorlanması, gırtlağın sürekli mide asidi kaçağına uğraması gibi mekanik tahrişler gırtlak mukozasında kalınlaşma, yüzeydeki tabakanın kabalaşması gibi değişimlere yol açar. Tahriş edici maddeler yüzeydeki tabakayı farklı derecelerde etkiler. Bunların muayene sırasında fark edilmesi, bu konuda alarma geçilmesini ve daha sıkı bir takip yapılmasını zorunlu kılar. Sorun büyüyerek mukoza tabakasında hücre çekirdeği değişimlerinden, diğer tabakalardaki düzensizliklere kadar gidebilir. Değişimler hafif, orta ve ağır olarak sınıflandırılır. Ağır formdan sonraki değişiklikler kanser olarak değerlendirilir. Bu tip kanser öncesi belirtilerde en sık ve önemli klinik bulgu, üç haftayı aşan ses kısıklığıdır. Ses kısıklığı hafif ya da şiddetli olabilir ve genellikle gün sonunda yorgunluğa bağlı olarakçok şiddetlenir. Diğer bulgular ise boğazda kazınma, yaygın düzensizliklerde ise boğazda kuruluk ve yabancı bir cismin takıldığı duygusudur. Kesin tanı ancak biyopsi ile mümkündür. ...Bu tür düzensizlikler saptandığında hekimin önerileri öncelikle şunlardır: En başta tahriş edici madde olan sigara tamamen terk edilmelidir. Sesin zorlandığı durumlarda ses terapistine başvurulmalıdır. Solunum yolu enfeksiyonlarından korunmalı ve mukozada yaptığı olumlu etkiler göz önüne alınarak "A" vitamini kullanılmalıdır. Hasta sık aralıklarla izlenmeli ve gerekirse tekrar tekrar biyopsiler alınmalıdır. </div><div align="left"><br /><strong>Kas Gerilimine Bağlı Ses Kısıklıkları ...</strong>Organik değişiklikler fonksiyonel ses bozukluklarına neden olabileceği gibi, fonksiyonel bozukluklar da gırtlakta bazı ikincil sorunlara yol açabilir. Fonksiyonel dediğimiz bu işlevsel ses değişikliklerinde solunum organının aktivitesi, ses tellerinin kütlesi ve gerilimi, solunum yollan ile ilgili kas aktivitesi, hattâ tüm vücut aktivitesi rol oynar. ....Bu konuda yapılan çalışmalar fonksiyonel ses hastalığı bulunan tüm hastalarda kas gerginliğinin bozulduğunu, özellikle gırtlağın ses tellerinin bulunduğu bölümünde kasılmalar olduğunu göstermiştir. Kas gerilimine bağlı ses kısıklıkları, fonksiyonel ses değişimleri ile eş anlamlıdır. Dört ayrı tipi vardır. Birinci tipi ses telleri düzeyindeki kas gerilimine bağlıyken, diğer üçü ses telleri üzerindeki bölgeyi ilgilendirmektedir. ....Tedavide amaç, fizyolojik olmayan kas gerilimini ortadan kaldırmaktır. Bu amaca yönelik olarak ses egzersizleri önemli bir yer tutar. Olguların yaklaşık yüzde 65 ya da 70'inde bu yolla başarılı bir tedavi sağlanabilir. Bazen yaklaşık olarak iki haftalık ses istirahati yeterli olmaktadır. Hastaya nefes egzersizleri, ses ve rezonans çalışmaları, gevşeme uygulamaları yaptırılmalıdır. Özellikle bu tedaviye cevap vermeyen hastalarda psikiyatristten de yardım istenebilir. İlaç tedavisinin etkinliği sınırlıdır, ancak bazı durumlarda sakinleştirici ve kas gevşetici ilaçlar kullanılabilir.<br /><br /><br /><a href="http://erdem-sakin.spaces.live.com/blog/cns!8523E742B7456BFF!374.entry">Sese Zararlı Alışkanlıklar</a><br /><strong>-Sese Zararlı Olan Alışkanlıklar</strong><br />1- Şan eğitimi alınmayışı:...Şarkıcılar, özellikle de pop şarkıcıları şan dersi almazlar ya da kısa bir çalışma sonrasında dersleri bırakırlar. Şan derslerine devam ederlerse opera şarkıcıları gibi şarkı söyleyeceklerini zannederler. Oysa iyi bir eğitmenle çalıştıklarında böyle bir şey söz konusu olamaz. Şarkı söylemenin temel ilkeleri hangi tür müzik yapılırsa yapılsın aynıdır. Üstelik pop şarkıcılarında temel bilgilere sahip olmak, bir opera sanatçısından daha fazla gerekebilir, çünkü haftanın altı günü, gecede iki-üç saat çalışmak zorunda olabilirler. Pop müzik ortamında şan hocalarına karşı olumsuz bir önyargı vardır. Belki de yeterli deneyimi olmayan şan hocalarıyla çalışmanın sonucu yanlış bir imaj geliştirmişlerdir, bilinmez. Şan eğitimine devam etmemek için en sık öne sürülen bahane hastalıktır. Tabii ki bu da yanlıştır. Çünkü hastayken de çalışabilmek için ayrı teknikler vardır. Deneyimli şarkıcılar da şarkı söylemeyi çok iyi bildiklerini düşünerek şan dersi almazlar. Bu çok yanlıştır çünkü bir süre sonra vokal tekniklerini değerlendirecek eğitmenleri olmadığından performansları düşer. Oysa bazı çok ünlü sanatçılar, kariyerlerinin doruğunda bile ders almayı sürdürürler.<br />2- Sesinizi kullanmaya başlamadan önce ısıtmamak : ...Şarkıcı her yeni güne on dakika sesini ısıtarak başlarsa, konuşma sesinin kontrolü kolaylaşır ve sağlıklı sesinin ömrü daha uzun olur.<br />3- Egzersiz yapmamak : ...Şarkı söylemek spor yapmak gibidir. Her ikisinde de iyi bir solunum sistemi, iyi bir kondüsyon ve iyi bir genel sağlık gerekir. Üstelik, bu yalnızca şarkı söylerken koşan, kendisini yerlere atan, düello yapan ve dans eden opera sanatçıları için değil, tüm şarkı söyleyen profesyonel ses sanatçıları için geçerlidir.<br />4- Sesinize uymayan parçalar seçmek :....Sesinizin sınırları ile tatmin olmayıp baritonsanız tenor parçaları, lirik sopranoysamz koloratur soprano parçalarını söyleyin, sonuçlarım kısa sürede görürsünüz. Sesinize uygun repertuvar seçmezseniz ses tellerinizi harap edersiniz.<br />5- Sigara içmek : ...Özellikle pop müziği şarkıcıları bol miktarda sigara içerler. Sigaranın ses tellerine yaptığı zararlar birçok bilimsel araştırmayla kanıtlanmıştır. Gırtlak kanseri, akciğer kanseri gibi hastalıklar bir tarafa bırakılsa bile, sigaranın ses telleri mukozasında tahriş, akciğerlerin kapasitesinde azalma gibi sanatçının performansını etkileyecek zararları vardır. "Şu ünlü sanatçı sigara içmesine rağmen gayet güzel şarkı söylüyor" gibi bahaneler yanlıştır. Çünkü profesyonel bir şarkıcı, gırtlağının sağlığından sorumludur ve ses organlarından alabileceği en yüksek performansı almakla yükümlüdür.<br />6- Alkollü içkiler içmek :...Alkollü içki içmek şarkıcıya birkaç yönden zarar verir. Öncelikle damarları genişleterek mukozanın salgılarını bozar. Çok az içildiğinde bile, şarkıcının eğitmek için yıllarca uğraş verdiği kasların ince motor ayarı bir anda bozulabilir. ...Akşam yemeğinde düzenli olarak az miktarda içki içme alışkanlığı olan bazı şarkıcılar, bundan etkilenmeyebilir. Ancak bu şarkıcılar bile alkol miktarını artırırlarsa zor durumda kalabilirler. Genel olarak alkol kullanmayan şarkıcılar konserlerinin olduğu gün kesinlikle içki içmemelidirler. ...İçkinin bir diğer zararı içerdiği bazı maddeler nedeniyle birçok kişide alerji yaratmasıdır. Bazı üzümlerden ve yulaftan yapılan içkiler alerjiye yol açabilir. Burun tıkanıklığı ve burun akıntısı olabilir. Bu nedenle şarkı söyleyeceği gün şarkıcının alışkın olmadığı içkileri içmemesi gerekir. Yoksa hiç hesapta olmayan bir alerji ile uğraşmak zorunda kalabilir.<br />7- Uyuşturucu kullanımı : ...Uyuşturucu kullanarak algılama ve şarkı söyleme yeteneğinizi bozabilirsiniz. Bazen de ağrı hissetmediğiniz halde ses tellerinizde kanama ve çeşitli travmalara yol açabilirsiniz. Üstelik bu tahribatın farkına ancak ertesi gün varırsınız. Uyuşturucu kullanmaya devam edin ki sesiniz titremeye başlasın, bunu da şarkı söyleyerek herkese dinletin!<br />8- Gürültülü ortamda sohbet etmek ve şarkı söylemek<br />...Genellikle gürültülü ortamlarda şarkı söylenir. Opera sanatçıları orkestra ile söylerken seslerini kontrol etmeyi bilirler. Bunu kulaklarından çok, gırtlaklarından gelen titreşimler sayesinde başarırlar. Pop sanatçıları ise güçlü amplifikatörlerin bulunduğu daha gürültülü ortamlarda şarkı söylerler ve kendilerine doğru çevrilmiş monitörlerle kontrolü sağlamaya çalışırlar. ...Korolarda da benzeri sorunlar yaşanır. Koroda şarkı söyleyen kişi, tek başına şarkı söylerken çıkardığı sesten daha yüksek volümde söyleme eğiliminde olur. ....Bir konserden ya da gösteriden sonra sanatçıların bir yerlerde toplanıp günü değerlendirme, kutlama alışkanlıkları vardır. Bu bir bar, lokanta gibi gürültülü bir ortam olabilir. İnsanlar gürültülü ortamlarda seslerini yükseltme eğilimindedirler; karın kaslarım kullanmayı bırakırlar, ses koruma alışkanlıklarını unuturlar. Akşamki gösteri sırasında ses zaten yorulduğundan, gürültülü bir ortamda yüksek sesle hattâ bağırarak konuşulduğunda daha da olumsuz etkiler doğacaktır. Ertesi sabah karşılaşılabilecek sürprizler için hayal gücünüzü kullanabilirsiniz... ...Konuşma alışkanlıklarım bozan başka ortamlar da vardır. Arabalar, otobüsler, uçaklar da bunlardan bazılarıdır. Uçaklarda nem oranı düşüktür, bu durum mukozada kurumaya yol açar ve uçak yolculuğunda uzun süre sohbet etmek sese zarar verebilir. İdeal olan, ses sanatçısının konuşma eğitimi de almış olması ve sesini ortama göre ayarlayabilmesidir. Bir süre sonra bu öğrendiklerini, zorlanmadan, normal yaşamının bir parçası haline sokabilir. 9- Yiyin, için, eğlenin, kendinizi harcayın ....Herkes iyi ve zevkine göre yaşamayı sever. Sanatçılar genel olarak hoş sohbet, yaşamı seven, eğlenmekten hoşlanan kişilerdir. Geç saatlerde çok yemek yemek zararlıdır. Ses sanatçısı kendisini sporcu gibi görmelidir. Çok yemek yediği için şişmanlayan, geç yemek yiyip yattığı için sindirim sistemini zorlayan ve bu nedenle "mide sıvısının boğaza geri akması" sorunuyla karşılaşan sanatçının işi zordur. Şişmanlık; solunum ve karın kaslarının çalışmasını zorlaştırır. Bu durumda şarkıcının tekniği de bozulur. ...O toplantı senin, bu bar benim sabahlayan ses sanatçısının yorgunluktan gözleri yanar, boğazı kurur, hücrelerinin kendini yenileme olanağı azalır. Her gecesini bu şekilde geçiren sanatçının performansının ne kadar artacağına siz karar verin.<br />10- Yanlış İlaç Kullanımı :...Bazı ses sanatçıları düzenli olarak doktor kontrolü altındadır ve bir süre sonra hastalıklarının belirtilerini tanımaya, yapılacak tedaviyi de bilmeye başlarlar. Ama alacağı ilaca kendisinin karar vermesi çoğu kez yarardan çok zarar verir. İlaçlar kimyasal maddelerdir. Uygun olmayan yer ve zamanda, yanlış süre ve dozajda içilen ilaçlar zararlı olabilir, yan etkiler gösterebilir. ...Görüldüğü gibi sesimizi kaybetmek o kadar da zor değil. Yeter ki bunu isteyelim! Yukarıdakilisteyi genişletmek de mümkün. Sizler bile deneyimlerinizden yola çıkarak yeni eklemeler yapabilirsiniz. Hepinize kolay gelsin.<br /><br /><br /><a href="http://erdem-sakin.spaces.live.com/blog/cns!8523E742B7456BFF!373.entry">Nefes ve Diyafram Teknikleri</a><br /><strong>-Nefes Teknikleri Ve Diyafram<br />Nefes Egzersizleri ve diyafram kullanımı :<br /></strong>...Doğru şarkı söyleyebilmeye en önemli başlangıç doğru nefes almak ve nefes almayı kontrol etmekle başlar<br />...Doğduğumuzda nefesimiz en doğal haliyle doğru olarak alınır.Bebekler nefes alırken,ağlarken,çığlık atarlarken çok doğru bir şekilde seslerini kullanırlar.Dikkat ettiyseniz bebeklerin ağlamaları çok yüksek güçte olmasına rağmen seslerinde kısılma olmaz.Çünki doğru yerden nefes almakta ve seslerini doğu yerde tınlatmaktadırlar.Ancak yaş ilerlediğinde durum çoğunlukla değişmektedir.Farkında bile olmadan çocukluğumuzda doğru şekilde kullandığımız nefes alış bölgemizi değiştirip göğüs yani akciğerden alınan nefes haline getirmişizdir.<br />...Nefes alış ve verişini kontrol edebilmek için ilk önce çalışma metodlarını anlamanız ve uygulamamız gerekir..<br />...Akciğerlere aldığımız göğüs nefesini diyafram adalesine doğru göndermek gerekir.Göğüs nefesi aldığımızda göğüs kafesimiz şişer ve omuzlarda yukarı doğru kalkar.Nasıl nefes aldığınızı inceleyiniz....Diyafram kaburga kemiklerinin hemen altında midenin hemen üzerinde arkada sırtımıza kadar uzanan ince bölgedir(adale).Biz nefesimizi alırken göğsün değil bu bölgelerin şişmesi gerekmedir.Bu bölgeye alınan nefesle Akciğerlere alınan nefesin farkı ;diyafram nefesinin uzun süreli tutulabilme özelliği olmasıdır.Tabii ki bu nefesin tutulması için sadece o bölgeye alınacak nefes yeterli değildir.Özel olarak nefes egzersizleri çalışarak az nefesle,az enerji harcayarak kontrol etmeyi ve şarkı söylemeyi öğrenmek gerekir.İnsan vücudunu bir pet şişe gibi düşünmek gerekirse.Suyun önce dibe doğru dolması gibi nefesi önce aşağıda diyafram bölgesine alıp sonra suyu ağır ağır boşaltır gibi nefeside azar azar vermeyi öğrenmek gerekir.<br />...Şarkı söylerken en doğru kullanım;nefesi tasarruflu yani azar azar kullanmaktır.Oysa Akciğerden alınan ve göğsün şişmesiyle alınan nefes çabuk bitimlidir.Diyafram nefesi uzun soluklu şarkı söylemenin en önemli şartıdır.<br />Diyafram nefesi nasıl alınır ?<br />...Yukarıda yazılanları okudunuz ve nefesinizi diyaframa almaya çalıştınız ama hala göğsünüzün şiştiğini görüyorsunuz.Omuzlarınız da bu esnada yukarıya doğru kalkıyor.Bu durumda nasıl yeniden bebekliğimizdeki doğru nefes alma düzenine dönebiliriz.<br />...Diyafram nefesi almak için yatağa sırt üzeri uzanın.Önce nefesinizi tamamen boşaltın sonra burnunuzdan nefes alın.Karın bölgenizin ve diyaframızın şiştiğini göreceksiniz.Bu bölgeyi arkaya doğru (sıtınıza doğru da)genişleterek nefes alıp verin ve geliştirmeye çalışın.Şimdi hafif bir kuvvetle nefesinizi sanki hava kaçıran bir balon gibi ''ssss'' sesiyle kesiksiz olarak vermeye başlayın.Nefes verişinizde dalgalanma olmasın.(Arada kuvvetli sonra yeniden hafifleyerek değil).Nefesiniz bitene kadar sürdürün.Bu bölgedeki kaslarınızı hissetmeye başlamışsınızdır.Unutmayın nefes bu bölgede alınarak tüm Şan egzersizleri ve Şarkılar çalışılır.Aynı nefes alışı ayakta da uygulamaya çalışın.<br />...3-4 gün bu basit başlangıç egzersizlerini çalışabilirsiniz.Egzersizler sırasında oksijeni fazla alıp verdiğiniz için baş dönmesi olabilir.Mutlaka ara verip,dinlenerek çalışın.(10 dakikalık aralar olabilir.)Tabii ki tüm egzersizleri bir hoca denetiminde çalışmak en faydalı olanıdır.Kendinizi egzersizler sırasında hiçbir şekilde zorlamayın<br /><br /><br /> <br /> <a href="http://www.muzikdersi.com/ses.html">1-Diksiyon : </a><br /><strong>Diksiyon sanatının önemi :</strong><br />...Dinleyici ne zaman bir şarkı duysa, Söz ve Müzik unsuru onun şarkıyı hayalinde canlandırabilmesi ve beğenmesi için önemli unsurlardır., Hisler ve duyguları anlatmada sözler etkendir..Dinleyici şarkıyı her dinlediğinde daha fazla yakınlık duyar ve her santimetresine kadar şarkıyı öğrenir.Ve o şarkının sözlerinde kendinden de birşeyler bulur....Vokal müzikte Sözler ve Müzik çok önemlidir.Öyleyse sözler ne kadar anlaşılır olursa karşınızda bırakacağınız etki ve anlaşılabilirlik de o oranda artacaktır.<br />...Bu tabii ki her tür müzikte olmaz.Enstrumantal ve Klasik müzikte besteci veya kompozitörlerin fikirsel,tamatik başarıları öne çıkmaktadır.,.Bizim sözler için söylediğimiz ; temiz anlaşılabilir olma gerekliliği : Türkü,Rock,Blues,Caz ,Türk Müziği vs.. gibi sözlü müzikler için söylenebilir.....Şarkı söylerken en dikkat edilecek nokta tüm kelimeleri son hecesine kadar şarkı içinde duyurmaktır.Bu problem kayıtlarda sıkça karşılaşılan bir durumdur.Dinlediğmiz birçok şarkıcının maalesef bu yanlışı yaptığı,aynı dilde konuşmamıza rağmen sözleri tam olarak anlayamadığımız nice şarkılar ve şarkıcılarımız mevcuttur.Şarkının son heceleri yutulup gitmiştir.....Oysaki bu problemi engellemek zor değildir.Ancak şan konusunda kişi kendini değerlendirirken yeteri derecede dikkatli olmayabilir.Problemi engellemek için nefes çalışırak ,tüm heceleri son notasına kadar doğru bir diksiyonla vurgulamak duyurmak gerekir.....Unutulmamalıdır ki sözleri anlaşılamayan bir müzik dinleyicide herzaman yarım duygular uyandıracak ve sizin anlatmak istediğiniz şeyleri engelleyecektir. </div><div align="left"><br /><strong>GÜZEL KONUSMA & DIKSIYON</strong><br />...Güzel ve etkili konusmada diksiyon (söylenis-telaffuz-pronounciation) yani seslerin dogru çikarilmasi son derece önemlidir. Fonetik bilgisi seslerin çikarilisini inceler. Diksiyon ise buna ek olarak daha genis bir kapsamda, ses organlarinin dogru sesleri çikarabilecek sekilde egitilmeleri üzerinde odaklanir. Bu yönüyle diksiyon önemli ölçüde fonetige dayanir. Ancak biz bu bölümde konunun fonetik yönü üzerinde ayrintili durmayacagiz.....Türkiyede seslerin çikarilmasinda yörelere göre farklilik vardir. Ancak güzel seslendirmede daha çok Istanbul agzi esas alinir. Seslerin gerektigi gibi çikarilabilmesi için ses aletlerinin- girtlaktan baslayarak dil, dudaklar, çene ve buruna kadar tüm ses aletlerinin egitilmesi gerekir. Bu çerçevede asagida çesitli alistirmalar yer alacak. ....Alistirmalari yaparken ses çikislarini netlestirecegiz. Iyi bogumlanma yani heceleri netlestirerek seslendirebilmek için dudak tembelligini ortadan kaldirmamiz gerekir. Sesleri ses organlarini abartili kullanarak çikaralim. Asagidaki doküman dört bölümden olusmustur: ....Birinci bölüm ses organlarinin egitimine iliskin alistirmalar; ikinci bölüm, sesli harflerin çikarilisi; üçüncü bölüm sessiz harflerin çikarilisi ve kullanimini anlatmaktadir. Dördüncü bölüm ise sesli ve sessiz harflerin cümle içinde karisik sekilde kullanimina iliskin alistirmalardan olusmaktadir. ....Bu alistirmalarda verilen örnek cümle veya hecelerin bikmadan israrla tekrar tekrar seslendirilmesi gerekir. Bu çalisma sürdürüldükçe seslerin agizdan akarcasina çikmaya basladigini, baslangiçtaki zorlanma veya tutuklugun ortadan kalktigini göreceksiniz.....Diksiyon sesin güzel çikmasini ve sözlerin dogru seslendirilmesini amaçlayan sanatin adidir. Diksiyon bu yönüyle ses ve söz üzerinde odaklanmistir. Sözün içeriginin kodlanmasi yani etkili iletisim diksiyon sanatinin disinda kalan bir konudur. Ancak konu üzerinde olusturulan eserlerde bir karmaşanin mevcut oldugunu da itiraf edelim. ....Diksiyon bölümünde diksiyonun temel ögeleri üzerinde durulmustur. Bu ögeler söylenis-fonetik, bogumlanma, vurgu, durak ve ulamadan olusmaktadir. Fonetik seslerin dogru çikarilmasiyla ilgilenen bir alandir. Boğumlanma, seslerin birbiri ardina tam ve tok sekilde kaybolmadan çikarilmasi alaniyla ilgilenir. Vurgu, söylemedeki monotonlugun kirilmasini saglayan, her dilde kendine özgü gelisen bir telaffuz konusudur. Yazi noktalamasi ve duraklariyla konusma noktalamasi veya duraklari birbirinden farkli olabilmektedir. Durak bölümü, bu sorunun çözümünü amaçlamaktadir. Ulama çalismalarina gelince, bu çalismalar kelimeler arasinda uyumlu geçisler saglamayi amaçlamakta ve dilin dogal kurallarindan yararlanmaktadir.<br />Söylenis-Fonetik<br />...Söylenis bölümünde sesli ve sessiz harfleri ayri ayri inceleyecegiz. Türkçede 8 adet sesli ve 21 adet sessiz harf vardir. Sesli harfleri "ünlü", sessiz harfleri de "ünsüz" kelimesiyle tanimlayacagiz. Türkçemizdeki ünlüler "a, e, ,i, i, o, ö, u, ü"den olusur. Ünsüzler ise "b, c, ç, d, f, g, g, h, j, k, l, m, n, p, r, s, s, t, v, y, z" den olusur. Söylenis bölümünde ünlü ve ünsüz harflerin fonetigini ögrenecegiz. Asagida konular hem anlatilmis hem de gerekli alistirmalar birlikte verilmistir.<br /> <br /><strong>Ses Organlarını Geliştirme :<br /></strong>...Akcigerlerden çikan hava girtlaktan geçerken ses tellerinde titresimler olusturur, bu titresimlerle girtlak yapisina göre degisik sekillerde çok zayif sesler olusur. Bu sesler diger ses organlariyla yogrulur, titresimlerle rahatlikla isitilebilecek kadar büyür ve kimlik kazanir. ....Herkesin ses organlarinin yapisinin farkliligi ölçüsünde farkli sesleri veya ses kimlikleri vardir. Burada önce ses organlarimizin istedigimiz sesi çikarabilecek yetenege ulasmasini saglamaliyiz. ...Ses organlarinin egitimi diksiyonun altyapisini olusturur. Ses organlari egitimsiz oldugunda diksiyon çalismalarinin her asamasinda tikanikliklar olusacaktir. diksiyon çalismalarinin kendisi de dolayli sekilde ses organlarinin gelisimine yol açar. Ana ses organlarini tek tek ele alalim ve gelistirilmeleri için alistirmalar yapalim.<br />....Dil :<br />....Dilimiz ünlüleri hariç tutarsak diger tüm seslerin çikarilmasinda mutlaka kullandigimiz çök önemli bir ses organimizdir. "a,e,i,i,o,ö,u,ü" den olusan ünlülerin dilimiz sabit dururken seslendirilmeleri mümkündür. Sadece farkli ünlülerde çene ve agiz içinin aldigi pozisyonun degisimine paralel olarak degisik pozisyonlar alabilir. Ancak dil özellikle bazi seslerin çikarilmasinda en önemli fonksiyonlari icra eder.....Dil agiz içinde çok rahat hareket edebilmelidir. Dilin ön alt dislerin köküne, ön alt dislerin üst bölümüne, ön üst dislerin köküne, kivrilarak üst dudaga dokunabilmesi gerekir. Dilin ucu rahatlikla kasilabilmeli ve kivrilabilmelidir. Dilin agiz içinde sag ön ve arka yönde, sag ve sol yönde veya ucundan kivrilarak geriye dogru hareketi rahat olabilmelidir......Eger dilimizin kaslarinin dilimize rahat bir sekilde hakim olmasini saglayamazsak özellikle dilimizi kullanarak çikardigimiz seslerin bozuk çiktigini görürüz. Degisik milletlerin dillerindeki fonetik özellikler farkli dil yeteneklerini gerektirebilir. Örnegin Japonca "tsu" sesi, Ingilizce "the" sesi, Arapça'daki "peltek z" Türkçe fonetiginde bulunmaz. Bu sesleri çikarabilmek için de o milletlerin fonetikleri çerçevesinde dilimizi gelistirmemiz gerekir. Eger dilimizin kullaniminin genel anlamda gelistirilmesini saglamayi basarirsak, bu yetenegimiz yabanci dil ögrenirken "telaffuz- pronounciation" sorununu çok kolay asmamizi saglayacaktir......Türkçe'de dil tembelliginin en fazla olumsuz etkiledigi sesler sunlardir: "c, ç, d, j, l, n, r, s, s, t, z" Eger bu seslerden herhangi birini çikarmakta güçlük çekiyorsaniz veya seste bogukluk, olusuyorsa dil egzersizleri üzerinde yogunlasmaniz gerekecektir. <br />Sesin Çıkışını Düzeltme :<br />...Güzel ve etkili konusmada önemli bir konu sesin mükemmel çikisidir. Sesin mükemmel çikisi ses çikisi ile nefesin kullanimi arasinda basarili bir uyum olusturulmasini gerektirir. Düzgün sesin dört temel özelligi vardir. Bunlar sesin "isitilme düzeyi)yükseklik)", "sesin hiz düzeyi", "hosa gitme/tini düzeyi", "degisirlik/bükümlülük düzeyi"nden olusmaktadir. Asagida bu özellikleri ögrenelim ve gelistirmeye çalisalim.<br />....Isitilebilme-Yükseklik....Bazi insanlarin sesleri bir metre mesafeden bile güçlükle duyulabilmektedir. Böyle bir sesle yapilan konusmanin anlasilabilmesi son derece güçtür ve dinleyiciler dinlerken psikolojik gerginlik içerisine girerler. ....Ses dinleyiciler tarafindan isitilebilecek kadar yüksek olmalidir. Normal ses kalabalik kitlenin en uzagina ulastirilacak kadar yüksek çikmalidir. Ancak yüksek ses bagirmaya dönüsmemelidir. Bu anlamda eger mikrofon kullanmiyorsaniz özellikle konusma yaptiginiz toplulugun büyüklügüne dikkat etmelisiniz. Hemen yaninizdaki bir arkadasiniza 20 metre uzaktaki insana konusur gibi konusursaniz sesin yüksekligini hatali kullanmis olursunuz. Sesin yüksekligi salonun büyüklügüne göre ayarlanmalidir. Ancak sesi yükseltirken "bagirma" tonu olusturmamak çok önemlidir. ....Dikkat edin: Kaç kisilik bir guruba konusuyorsunuz? Salonunuz ne kadar genis? Ortamda gürültü var mi? Sesiniz 20 metreden rahat duyulabiliyor mu? Yoksa mirilti gibi mi çikiyor? sesiniz yükselince bagirmaya dönüsüyor mu? Uygun ses yüksekligi dinleyici kitlesini tamamen ve rahatlikla kusatan sestir.....Asagidaki alistirmalar sesimizi kontrollü olarak yükseltebilmek için hazirlanmistir. Ses yüksekligimizi kontrol edebildigimiz taktirde dinleyicilerimizi de kontrol edebilecegiz<br /><br /><br /><a href="http://erdem-sakin.spaces.live.com/blog/cns!8523E742B7456BFF!369.entry">Sesin Anatomisi</a><br /> <a href="http://www.muzikdersi.com/ses.html">1-Sesin Anatomisi : </a><br /><strong>Ses Organlarımız :</strong><br />...Ses çıkaran organların hemen tamamı solunum sistemine aittir.Bir tek ağız,sindirim işin de üstlenir.Akciğerlerin,havayı emme görevi dışında havayı ses tellerine doğru üfleme görevi de vardır.Böylece ses telleri bir müzik aletine dönüşür.(Ses telleri,gerçekte tel,telcik ya da tüycüklerden oluşmamıştır.Birbirine hızlı hızlı çarpan dudaklar şeklinde hareket eden kıvrımlardır.Ancak dilimize 'ses telleri' olarak yerleşmiştir.)<br />...Ses tellerinin üst kısmında bulunan boğaz : Ağız boşluğu ve burun,çıkarılan sesin gücünü ve kalitesini artırmaya yararlar.Bu bölgelerin durumu,tıpkı gitar tellerinin bağlı olduğu ahşap kasa veya nefesli sazların borularına benzer.Tıp dilinde bu bölgelere rezonans boşlukları denir. Hava ,akciğerlere iki yoldan girer;burun ve ağız...Doğal olanı burun yoludur.Kitap okurken sessiz bir şekilde nefes alışınızı düşünün.Bu sırada ağız kapalıdır.Hava,burun deliklerinden girerek burun boşlukları boyunca ileler ve geniz dediğimiz burun arkası boşluğuna ulaşır.Buradan da aşağıya yönelerek boğaza geçer.<br /><strong>....Burun :</strong> Koku alma organı olarak tanımlanır,ancak asıl önemli işlevi havayı temizlemesidir.Burun boşluğu sanıldığından daha büyüktür;biz dışarıdan baktığımızda yalnızca burun deliklerini görürüz.Oysa burnun içine girip dış duvarlarına baktığımızda üst üste balkon gibi sıralanmış olan ve 'konka' diye adlandırılan katmanları görürüz.Konkalar burun boşluklarına giren havanın ısıtılmasından,tozlardan arındırılmasından ve hava kuru olduğunda nemlendirilmesinden sorumludur.Burun boşluklarının dış yüzeylerinin kıvrımlı olması kalorifer radyatörleri gibi yğzeyi artırma amacı taşır.Böylelikle hava ile en yüksek temas sağlanmış olur.Konkalar havanın ısı ve kuruluk oranlarına , hatta heyecan ve strese bağlı olarak şişme ve büzülme özelliğine sahiptirler.Konkaların altlarında ise mea denilen oluklar vardır.Bu oluklara sinüs boşluklarının burna açılan delikleri yerleşmiştir.<br /><strong>....Sinüsler :</strong> Burun boşluklarının etrafına yerleşmiş, içi hava dolu kemik boşluklardır.En büyüğü 'maksiller sinüs'tür ve gözlerle damak arasına yerleşmiştir.Alında 'alın sinüsü' , gözlerin iç kısmında 'etmoid sinüsler' , kafatasının derinlerinde,yani burnun arka-üst kısmında ' sfenoid sinüs' vardır.Sinüslerin görevi tam olarak aydınlanmış değildir.Başımızdaki değerli organların korunmasına yardımcı olduğu,sesin yankılanmasında işlevi olduğu ileri sürülmekle birlikte , yapılan bilimsel araştırmalar bu savları doğrulayamamıştır.Sinüslerin içine yerleştirilen mini mikrofonlar,konuşma sırasında sinüslerin sessizliklerini sürdürdüğünü göstermiştir.Bunun nedeni,ses dalgalarının çok küçük olan sinüs pencerelerinden içeri girememesidir.Öte yandan sinüsler polip ya da iltihapla dolu olduğunda bile seste çok büyük bir değişme olmamaktadır. Burundan başlayarak tüm solunum yolları, mukoza adı verilen ince bir zar tabakasıyla örtülüdür.Bu tabakadaki hücreler hareketli tüylerle kaplıdır ve ses kıvrımlarının altındaki salgıları yukarıya,burundaki salgıları da aşağıya doğru yönlendirerek üst solunum yollarının temizliğine katkıda bulunurlar.Aşağıdan ya da yukarıdan boğaza gelen salgılar , üzerlerinde biriken toz,toprak ve mikroplarla birlikte midenin asidi içinde yok edilmek üzere,biz farkında olmadan yutkunma hareketleri sırasında yutulurlar.Hava kirliliği gibi çeşitli çevresel faktörler nedeniyle burun mukozası çok çalışmak zorunda kalırsa,genizde insanı rahatsız eden birikintiler,salgılar oluşur. ....Boğazdaki salgıların tükürük bezleriyle yakından ilişkisi vardır.Ses yolları tükürükle ıslak tutulur.Korku ve stres bu salgının azalmasına yol açar.Bu durum aktörler ve şarkıcılarda sahneye çıkmadan önce sıklıkla görülür,ancak ilk alkışlarla birlikte tükürük salgısı da normale döner.<br />....Dilin ağzımızdan çıkarabileceğimiz kısmından başka,asıl büyük bölümü ağzımızın içindedir.Dilin hareketleri çok sayıda kas demeti tarafından sağlanır.Dilin,konuşmanın şekillenmesinde çok büyük bir görevi vardır. Yumuşak damak ,perdeleme işlevine sahiptir.Burundan giren hava aşağıya doğru inerken damak açılır ve havanın geçişine izin verir.Yemek yerken ise kapanarak yiyeceklerin genize kaçmasına engel olur.<br /><strong>.....Gırtlak :</strong> Kıkırdak yapılardan oluşan bir iskelete sahiptir.Ayrıca işlevini yerine getirebilmek için de yeterli kuvvete güçlü kaslara ihtiyaç duyar.Bu kaslar hem gırtlağın içinde hem de dışında olmak üzere iki gruba ayrılır.İç kaslar kıkırdakların yerlerini değiştirerek,ses tellerinin şeklini,durumunu ve gerginliğini etkiler.Dış kaslar ise gırtlağı aşağı-yukarı çekerek hem kıkırdakların yerlerini değiştirir hem de kabaca tiz-bas ayarı yaparlar.Gırtlak yukarı doğru yükselince ses tizleşirken,aşağı çekilince basa doğru geçiş yapar.Ancak bu durum eğitilmemiş bir ses için geçerlidir.İdealde ise ses inceltilirken ya da kalınlaştırılırken gırtlağın yer değiştirmesi ses kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir.Özellikle ses inceltme sırasında gırtlak yükseldiğinde rezonans boşluklarında daralma ve pozisyon gereği ses tellerinin arkasında daralma meydana gelir.Bu durum amatör bir ses için geçerlidir.Eğitilmiş gırtlakta ise ses inceltme, primer olarak 'krikotiroid' kasının kasılması ile sağlanır.Bu sırada gırtlağın yükselmesi yalnızca akustik sinyalin aktarılması için kullanılır ki bu bazen inceltme sırasında gırtlağın aşağı çekilmesi olarak da ortaya çıkabilir.İleride daha iyi açıklanacak olan ,şarkıcı formantı denilen eğitilmiş ses de bu durumda ortaya çıkmaktadır.Bu nedenle opera sanatçıları dış gırtlak kaslarını,gırtlağı belirli bir seviyede tutarak ayarlarlar. .....Ses çıkaran organ olarak bilinen gırtlağın en önemli özelliklerinden biri,boyu boyun bölgesindeki çok ustaca kasılma ve süspansiyon sistemidir.Yukarıda çene ve kafa tabanına,aşağıda göğüs kafesi ve köprücük kemiklerine kaslarla tutunmuş olan gırtlak,boyun bölgesinde çok esnek bir hareket yeteneğine sahiptir.Bu özelliği gırtlağa ,hem baş ve boyundan ayrı hareket etme,hem de boyuna gelecek darbelerden kendini koruma özelliği kazandırmıştır. .....Gırtlağın toplam dokuz kıkırdağından beş tanesi çok önemlidir.Birincisi'epiglot'denilen kıkırdaktır ve gırtlağın üzerine kapanarak gıdaların yemek borusuna yönelmesini sağlar.İkincisi,kalkana benzediği için 'tiroid' kıkırdak adını taşıyan,gırtlağın en büyük kıkırdağıdır.Halk arasında 'adem elması' olarak bilinir.Yüzüğe benzediği için ,adını Yunanca 'krikoid'(yüzük) sözcüğünden alan üçüncü kıkırdak,soluk borusunun üzerine oturmuştur ve tiroid kıkırdakla birleşmiştir.Tiroid kıkırdak,krikoid kıkırdak üzerinde eğilme hareketi yapar.Bu hareket ses tellerinin gerilmesini ve sesin incelmesini sağlar.Krikoid gırtlağın arka-üst kısmında piramit şeklinde iki küçük kıkırdak daha bulunur.Bunlar ' aritenoid' kıkırdaklardır.Aritenoid kıkırdakların krikoid kıkırdak üzerindeki ekleminde mekanik olarak üç temel hareket gerçekleşir.Birincisi;orta bölümdeki kayma hareketi,ikincisi;dikey eksende dönme hareketidir.Göreceli olarak kısıtlı olan üçüncü hareket de öne ve arkaya devrilme hareketidir.Ses telleri ön uçlarından aritenoid kıkırdaklara tutunurlar.Aritenoid kıkırdaklar,eklem yüzeyleri ve kendisine yapışan kaslar sayesinde dönme ya da öne -arkaya yatma hareketleri yaparlar.Bu hareketler ses tellerini açar,kapar,gerer,gevşetir,inceltir ve kalınlaştırır;böylelikle de sesin çıkmasını sağlar.Kısaca sesin ince motor ayarı esas olarak ses telleri tarafından yapılır.<br /><strong>.....Ses telleri :</strong> Yapısal olarak,soluk verirken ses çıkarabilme özelliğine sahiptirler.Serbest kenarlarından aşağıya doğru bir eğim vardır ve bu eğim ses tellerinin birleşmeleri sırasında havanın soluk alıp verme sırasındaki birleşme noktasına geçişi kolaylaştırır. .....Ses tellerinin üzerini örten mukoza,gırtlağın diğer bölümlerine göre daha beyazdır.Ses telleri saniyede 100-250 kez birbirine çarparlar.Bu denli yıpratıcı bir güce dayanabilmesi için derideki gibi dış etkenlere karşı güçlü hücrelerle örülmüş olması gerekmektedir.Ses tellerinin üst kısmında yalancı ses telleri denilen iki kıvrım daha bulunur.Tüm bu kıvrımlar ve aritenoid kıkırdakların çıkıntıları boğaz muayenesinde görülebilir.......Gırtlağın alt kısmından başlayan akciğerlere hava taşıyan ana boru 'trakea' adını taşır.Trakea daha sonra iki ana bronşa ayrılır. Bu ana bronşlar da daha küçük bronşlara ayrılarak akciğerlere bağlanırlar.Akciğerde ise daha da küçük bronşlar vardır.Hava borular ters çevrilmiş bir ağacın dalları gibidir ve akciğerler havayı emdiğinde birbirine yapışmasın diye kıkırdak doku ile sertleştirilmiştir. .....Göğüs ve karın boşlukları birbirinden diyafram denilen kalın bir kas tabakası ile ayrılmışlardır.Bu kasın demetleri çevresindeki kemik yapılara sıkıca bağlanmıştır.Karın kasları kasılmadığında,diyafram kubbe şeklindedir.Kasılma gerçekleştiğinde ise kubbenin tepesi aşağıya doğru çöker ve diyafram düzleşir;bu sırada on iki çift kaburgadan oluşan göğüs kafesi genişleyerek içeriye hava girmesini sağlar.Kaburgalar aşağıya doğru hareket ettiğinde ise göğüs kafesi küçülür ve akciğerlerdeki hava dışarıya çıkar. Sesin çıkmasını sağlayan organ ve anatomik yapıları kısaca gözden geçirmiş olduk. </div>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-75020176672301175452008-07-16T09:43:00.000-07:002008-07-16T09:44:55.322-07:00Vokal Egzersizleri :<div align="left"><span style="color:#cc0000;"></span><strong><span style="font-size:130%;"><span style="color:#cc0000;">Vokal Egzersizleri</span><br /></span></strong><br /><span style="font-family:trebuchet ms;">Vokal egzersizlerinin amacı, şarkıcının sesini ısıtmak ve şan tekniğini geliştirmektir. Kolaydan başlayarak zora doğru giden ses egzersizleri, nefesin denetim altına alınmasını, ses organının ve ses kaslarının güçlenmesini, nüans yapabilme becerisinin ve tril yapma yeteneğinin geliştirilmesini Sağlar. Onun için ses egzersizleri, bir konser parçasını yorumlar gibi titizlikle söylenmelidir. </span></div><div align="left"><br /><span style="font-family:trebuchet ms;">Bu çalışmalarla, göğüs seslerinden kafa seslerine geçerken meydana gelen değişiklik, ortadan kaldırılır. Geçiş tonları, diğer tonlarla aynı düzeye getirilir. Ses egzersizi yaparken, yukarı doğru çıkan ses dizisinin başlangıç sesi ile aşağı doğru inen ses dizisinin üst sesi temel ses olarak düşünüldüğünde iniş ve çıkışlarda seslerin renk, tını ve şiddetinin değişmemesi sağlanır.<br />Şarkı sanatının esası olan, doğru ve düzenli nefes alma tekniği, bu egzersizlerle gelişir. Nefes alınıp depolandıktan sonra, gırtlak kapatılmadan, diyafram yolu ile nefes tutma alışkanlığı kazanılır. Ağızdan alınan nefesin, ciğerlere fazla depolanmasının sakıncaları öğrenilir. Egzersiz yapılırken, çenenin ittirilmemesine dilin ucunun düzgün bir şekilde alt dişlere dokunmasına, üst dudağın yukarı kaldırılmasına özen gösterilir. </span></div><div align="left"><br /><span style="font-family:trebuchet ms;">Ağzımız konuşurken nasıl hareket ediyorsa, şarkı söylerken veya egzersiz yaparken de o şekilde olmalıdır. Dudaklar ve dil ünlü ve ünsüzlerin oluşumunda büyük görev üstlenir. Egzersiz yapılırken, dil kaldırmamaya dikkat etmek gerekir.<br />Şarkı söyleyen kişi, yumuşak damağını yukarı kaldırmayı, çok iyi öğrenmek zorundadır. Damağın dişlere doğru olan kısmı sert damak, arkada kalan kısmı ile yumuşak damaktır. Demek ki sesi temele oturtmak için alt çene doğru bir şekilde aşağı çekilirken, damağın arkada kalan kısmı olan yumuşak damak yukarı doğru kaldırılmalı.. </span></div><div align="left"><br /><span style="font-family:trebuchet ms;">Tıp'ta "Hastalık yoktur. Hasta vardır." deyişi aynen ses eğitimi içinde geçerlidir. Her sesin, kendine göre özelliği bulunur. Tek bir metot veya teknikle, bütün sesleri eğitmek mümkün değildir. Bu yüzden şan öğretmeninin, her öğrenciyi ayrı ayrı inceleyip gözlemleyerek, izleyeceği yolu bulması, yerinde bir davranış olur.<br />Kısaca özetleyecek olursak, ses egzersizleri yapılırken aşağıdaki noktalara dikkat etmek gerekir. Ancak bu şekilde sağlıklı ses eğitiminin sonuçlarını elde edebiliriz. </span></div><div align="left"><br /><span style="font-family:trebuchet ms;">1 Doğru ve düzgün diyafram nefesi alınmalı.<br />2- Nefesin yeterince hava içermesine, gırtlağın açık tutulmasına özen göstermeli, nefes kontrolü gırtlakla değil, diyaframla yapılmalı.<br />3- Çene, doğal bir şekilde aşağı çekilmeli.<br />4- Çene aşağı çekilirken, yumuşak damağın (damağın arka kısmı) yükseltilmesine dikkat edilmeli.<br />5- Dudaklar ve dil doğru kullanılmalı. Dilin ucu alt dişlere düzgün bir şekilde dokunmalı. Dil kaldırılmamalı.<br />6- Nefesi diyaframa, sesi ise göğüs ortasında bir yer olarak düşünülen temele oturtmalı. Ses asla bu temelden koparılmamalı.<br />7- Egzersizlerde sesi, yukarı çıkarken başlangıç notasına, aşağı inerken de en üst notaya dayandırmalı.<br />8- Egzersizler, rahat bir pozisyonda yapılmalı.<br />9- Egzersiz sırasında sesi, inebileceği en alt tondan, çıkabileceği en üst tona kadar rengini, tınısını ve gücünü koruyabilmeli.<br />10-Şan öğrencisinin gerçek ses tonu belli oluncaya kadar, güç egzersizlerden kaçınılmalı.<br /><br />Ses egzersizlerine ne zaman başlamalı?<br />Ses egzersizlerine, erginlik çağı tamamlandıktan sonra başlamak gerekir. Çünkü ses, ancak bu devreden sonra gelişir. Bu, kızlarda 17-18 yaş arası, erkek çocuklarda ise 18-20 yaş arasında olur. Bu yaşlardan daha erken, ses çalışmalarına başlamak, sesi bozabilir. Daha önceden yorulmamış ve bozulmamış sesler, daha ileri yaşlarda</span> şan çalışmalarına başlayabilir. </div>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-75265167507163343002008-07-16T09:40:00.000-07:002008-07-16T09:42:00.799-07:00Diksiyon ve Egzersizleri<div align="left"><strong><span style="font-size:130%;"><span style="color:#ff0000;"> Diksiyon ve Egzersizleri</span><br /></span></strong>. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .<br /> <br /><strong>Diksiyon sanatının önemi :</strong><br />Dinleyici ne zaman bir şarkı duysa, Söz ve Müzik unsuru onun şarkıyı hayalinde canlandırabilmesi ve beğenmesi için önemli unsurlardır., Hisler ve duyguları anlatmada sözler etkendir..Dinleyici şarkıyı her dinlediğinde daha fazla yakınlık duyar ve her santimetresine kadar şarkıyı öğrenir.Ve o şarkının sözlerinde kendinden de birşeyler bulur.<br />Vokal müzikte Sözler ve Müzik çok önemlidir.Öyleyse sözler ne kadar anlaşılır olursa karşınızda bırakacağınız etki ve anlaşılabilirlik de o oranda artacaktır.<br />Bu tabii ki her tür müzikte olmaz.Enstrumantal ve Klasik müzikte besteci veya kompozitörlerin fikirsel,tamatik başarıları öne çıkmaktadır.,.Bizim sözler için söylediğimiz ; temiz anlaşılabilir olma gerekliliği : Türkü,Rock,Blues,Caz ,Türk Müziği vs.. gibi sözlü müzikler için söylenebilir.<br />Şarkı söylerken en dikkat edilecek nokta tüm kelimeleri son hecesine kadar şarkı içinde duyurmaktır.Bu problem kayıtlarda sıkça karşılaşılan bir durumdur.Dinlediğmiz birçok şarkıcının maalesef bu yanlışı yaptığı,aynı dilde konuşmamıza rağmen sözleri tam olarak anlayamadığımız nice şarkılar ve şarkıcılarımız mevcuttur.Şarkının son heceleri yutulup gitmiştir.<br />Oysaki bu problemi engellemek zor değildir.Ancak şan konusunda kişi kendini değerlendirirken yeteri derecede dikkatli olmayabilir.Problemi engellemek için nefes çalışırak ,tüm heceleri son notasına kadar doğru bir diksiyonla vurgulamak duyurmak gerekir.<br />Unutulmamalıdır ki sözleri anlaşılamayan bir müzik dinleyicide herzaman yarım duygular uyandıracak ve sizin anlatmak istediğiniz şeyleri engelleyecektir. </div><div align="left"><br /><strong>GÜZEL KONUSMA & DIKSIYON</strong><br />Güzel ve etkili konusmada diksiyon (söylenis-telaffuz-pronounciation) yani seslerin dogru çikarilmasi son derece önemlidir. Fonetik bilgisi seslerin çikarilisini inceler. Diksiyon ise buna ek olarak daha genis bir kapsamda, ses organlarinin dogru sesleri çikarabilecek sekilde egitilmeleri üzerinde odaklanir. Bu yönüyle diksiyon önemli ölçüde fonetige dayanir. Ancak biz bu bölümde konunun fonetik yönü üzerinde ayrintili durmayacagiz.<br />Türkiyede seslerin çikarilmasinda yörelere göre farklilik vardir. Ancak güzel seslendirmede daha çok Istanbul agzi esas alinir. Seslerin gerektigi gibi çikarilabilmesi için ses aletlerinin- girtlaktan baslayarak dil, dudaklar, çene ve buruna kadar tüm ses aletlerinin egitilmesi gerekir. Bu çerçevede asagida çesitli alistirmalar yer alacak.<br />Alistirmalari yaparken ses çikislarini netlestirecegiz. Iyi bogumlanma yani heceleri netlestirerek seslendirebilmek için dudak tembelligini ortadan kaldirmamiz gerekir. Sesleri ses organlarini abartili kullanarak çikaralim. Asagidaki doküman dört bölümden olusmustur: ....Birinci bölüm ses organlarinin egitimine iliskin alistirmalar; ikinci bölüm, sesli harflerin çikarilisi; üçüncü bölüm sessiz harflerin çikarilisi ve kullanimini anlatmaktadir. Dördüncü bölüm ise sesli ve sessiz harflerin cümle içinde karisik sekilde kullanimina iliskin alistirmalardan olusmaktadir.<br />Bu alistirmalarda verilen örnek cümle veya hecelerin bikmadan israrla tekrar tekrar seslendirilmesi gerekir. Bu çalisma sürdürüldükçe seslerin agizdan akarcasina çikmaya basladigini, baslangiçtaki zorlanma veya tutuklugun ortadan kalktigini göreceksiniz.<br />Diksiyon sesin güzel çikmasini ve sözlerin dogru seslendirilmesini amaçlayan sanatin adidir. Diksiyon bu yönüyle ses ve söz üzerinde odaklanmistir. Sözün içeriginin kodlanmasi yani etkili iletisim diksiyon sanatinin disinda kalan bir konudur. Ancak konu üzerinde olusturulan eserlerde bir karmaşanin mevcut oldugunu da itiraf edelim.<br />Diksiyon bölümünde diksiyonun temel ögeleri üzerinde durulmustur. Bu ögeler söylenis-fonetik, bogumlanma, vurgu, durak ve ulamadan olusmaktadir. Fonetik seslerin dogru çikarilmasiyla ilgilenen bir alandir. Boğumlanma, seslerin birbiri ardina tam ve tok sekilde kaybolmadan çikarilmasi alaniyla ilgilenir. Vurgu, söylemedeki monotonlugun kirilmasini saglayan, her dilde kendine özgü gelisen bir telaffuz konusudur. Yazi noktalamasi ve duraklariyla konusma noktalamasi veya duraklari birbirinden farkli olabilmektedir. Durak bölümü, bu sorunun çözümünü amaçlamaktadir. Ulama çalismalarina gelince, bu çalismalar kelimeler arasinda uyumlu geçisler saglamayi amaçlamakta ve dilin dogal kurallarindan yararlanmaktadir.<br />Söylenis-Fonetik<br />Söylenis bölümünde sesli ve sessiz harfleri ayri ayri inceleyecegiz. Türkçede 8 adet sesli ve 21 adet sessiz harf vardir. Sesli harfleri "ünlü", sessiz harfleri de "ünsüz" kelimesiyle tanimlayacagiz. Türkçemizdeki ünlüler "a, e, ,i, i, o, ö, u, ü"den olusur. Ünsüzler ise "b, c, ç, d, f, g, g, h, j, k, l, m, n, p, r, s, s, t, v, y, z" den olusur. Söylenis bölümünde ünlü ve ünsüz harflerin fonetigini ögrenecegiz. Asagida konular hem anlatilmis hem de gerekli alistirmalar birlikte verilmistir. </div><div align="left"><br /><strong>Ses Organlarını Geliştirme :</strong><br />Akcigerlerden çikan hava girtlaktan geçerken ses tellerinde titresimler olusturur, bu titresimlerle girtlak yapisina göre degisik sekillerde çok zayif sesler olusur. Bu sesler diger ses organlariyla yogrulur, titresimlerle rahatlikla isitilebilecek kadar büyür ve kimlik kazanir.<br />Herkesin ses organlarinin yapisinin farkliligi ölçüsünde farkli sesleri veya ses kimlikleri vardir. Burada önce ses organlarimizin istedigimiz sesi çikarabilecek yetenege ulasmasini saglamaliyiz.<br />Ses organlarinin egitimi diksiyonun altyapisini olusturur. Ses organlari egitimsiz oldugunda diksiyon çalismalarinin her asamasinda tikanikliklar olusacaktir. diksiyon çalismalarinin kendisi de dolayli sekilde ses organlarinin gelisimine yol açar. Ana ses organlarini tek tek ele alalim ve gelistirilmeleri için alistirmalar yapalim. </div><div align="left"><br /><strong>Dil :<br /></strong>Dilimiz ünlüleri hariç tutarsak diger tüm seslerin çikarilmasinda mutlaka kullandigimiz çök önemli bir ses organimizdir. "a,e,i,i,o,ö,u,ü" den olusan ünlülerin dilimiz sabit dururken seslendirilmeleri mümkündür. Sadece farkli ünlülerde çene ve agiz içinin aldigi pozisyonun degisimine paralel olarak degisik pozisyonlar alabilir. Ancak dil özellikle bazi seslerin çikarilmasinda en önemli fonksiyonlari icra eder.<br />Dil agiz içinde çok rahat hareket edebilmelidir. Dilin ön alt dislerin köküne, ön alt dislerin üst bölümüne, ön üst dislerin köküne, kivrilarak üst dudaga dokunabilmesi gerekir. Dilin ucu rahatlikla kasilabilmeli ve kivrilabilmelidir. Dilin agiz içinde sag ön ve arka yönde, sag ve sol yönde veya ucundan kivrilarak geriye dogru hareketi rahat olabilmelidir.<br />Eger dilimizin kaslarinin dilimize rahat bir sekilde hakim olmasini saglayamazsak özellikle dilimizi kullanarak çikardigimiz seslerin bozuk çiktigini görürüz. Degisik milletlerin dillerindeki fonetik özellikler farkli dil yeteneklerini gerektirebilir. Örnegin Japonca "tsu" sesi, Ingilizce "the" sesi, Arapça'daki "peltek z" Türkçe fonetiginde bulunmaz. Bu sesleri çikarabilmek için de o milletlerin fonetikleri çerçevesinde dilimizi gelistirmemiz gerekir. Eger dilimizin kullaniminin genel anlamda gelistirilmesini saglamayi basarirsak, bu yetenegimiz yabanci dil ögrenirken "telaffuz- pronounciation" sorununu çok kolay asmamizi saglayacaktir.<br />Türkçe'de dil tembelliginin en fazla olumsuz etkiledigi sesler sunlardir: "c, ç, d, j, l, n, r, s, s, t, z" Eger bu seslerden herhangi birini çikarmakta güçlük çekiyorsaniz veya seste bogukluk, olusuyorsa dil egzersizleri üzerinde yogunlasmaniz gerekecektir.<br />Sesin Çıkışını Düzeltme :<br />Güzel ve etkili konusmada önemli bir konu sesin mükemmel çikisidir. Sesin mükemmel çikisi ses çikisi ile nefesin kullanimi arasinda basarili bir uyum olusturulmasini gerektirir. Düzgün sesin dört temel özelligi vardir. Bunlar sesin "isitilme düzeyi)yükseklik)", "sesin hiz düzeyi", "hosa gitme/tini düzeyi", "degisirlik/bükümlülük düzeyi"nden olusmaktadir. Asagida bu özellikleri ögrenelim ve gelistirmeye çalisalim.<br />Isitilebilme-Yükseklik<br />Bazi insanlarin sesleri bir metre mesafeden bile güçlükle duyulabilmektedir. Böyle bir sesle yapilan konusmanin anlasilabilmesi son derece güçtür ve dinleyiciler dinlerken psikolojik gerginlik içerisine girerler.<br />Ses dinleyiciler tarafindan isitilebilecek kadar yüksek olmalidir. Normal ses kalabalik kitlenin en uzagina ulastirilacak kadar yüksek çikmalidir. Ancak yüksek ses bagirmaya dönüsmemelidir. Bu anlamda eger mikrofon kullanmiyorsaniz özellikle konusma yaptiginiz toplulugun büyüklügüne dikkat etmelisiniz. Hemen yaninizdaki bir arkadasiniza 20 metre uzaktaki insana konusur gibi konusursaniz sesin yüksekligini hatali kullanmis olursunuz. Sesin yüksekligi salonun büyüklügüne göre ayarlanmalidir. Ancak sesi yükseltirken "bagirma" tonu olusturmamak çok önemlidir. </div><div align="left"><br />Dikkat edin: Kaç kisilik bir guruba konusuyorsunuz? Salonunuz ne kadar genis? Ortamda gürültü var mi? Sesiniz 20 metreden rahat duyulabiliyor mu? Yoksa mirilti gibi mi çikiyor? sesiniz yükselince bagirmaya dönüsüyor mu? Uygun ses yüksekligi dinleyici kitlesini tamamen ve rahatlikla kusatan sestir.<br />Asagidaki alistirmalar sesimizi kontrollü olarak yükseltebilmek için hazirlanmistir. Ses yüksekligimizi kontrol edebildigimiz taktirde dinleyicilerimizi de kontrol edebilecegiz: </div>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-28716022734673804302008-07-16T09:39:00.000-07:002008-07-16T09:40:23.295-07:00Mikrofon ve Sahne Kullanma<strong><span style="font-size:130%;">Mikrofon ve Sahne Kullanma</span></strong><br />. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .<br />Tüm ses egzersizlerini aldınız çalışmalarınızda gayet başarılı oldunuz.Katıldığınız herhangi bir gecede şarkı söylemeniz gerekli ve mikrofonu elinize aldınız.Acaba mikrofon nasıl tutulur?Ses tonunuza uygun en iyi ayar nasıl yapılacak.Tesisattan gelen çığlık sesi yani feedback nasıl önlenir.En önemlisi sahnede nasıl durulur? Hepsi bir araya gelince zorlaşmaya başlıyor..<br /><br /><strong>Mikrofonda Tonlama ve Potans ayarları ;</strong><br />Öncelikle mikrofon tutma ve mesafeden bahsedelim. Milrofonla şarkı söylerken sesimizin tıpkı egzersizlerde olduğu gibi duyulur ve söylediğimiz sözlerin anlaşılır olması gerekmektedir.Bu nedenle herşeyden önce mikrofonunuzun sesi sizinle beraber çalacak orkestradan düşük olmamalıdır.Ancak bu sesinizin orkestradan katbekat yüksek olacağı anlamına da gelmemelidir.Her enstruman ve vokalin duyulabildiği bir denge bu konuda önemli bir sonuç olmalıdır.<br /><br />Aslında bir müzisyenin bu kadar şeyi bilmesi gereklimidir diye düşünebilirsiniz.Maalesef ülkemizde birçok müzik yapılan yerde tesisat ayarlarını yapan sahne yanındaki kişiler (bu kişiler kendilerine tonmayster de derler) konuda bilgi sahibi değildir.Kulaktan dolma ve kaliteli müzik dinletme seviyesine ulaşamayacak seviyede bilgileri olduğundan,sahne yaşantımızda bunun sık sık sıkıntısını duyduk.Ve kendi sesimizi tonlamayı tıpkı enstrumanlardaki gibi öğrenmek zorunda kaldık.Eğer bu işi yapmak istiyorsanız sizde her an bu durumlarla karşılaşabilirsiniz.O nedenle umarız ki şarkı söylediğiniz yerde iyi bir tonmaysterle karşılaşırsınız ya da ilerde yetişecek kaliteli tonmaysterlerle bu sorunlar düzelecek diyelim ve öğrenmeye devam edelim.<br /><br />1-Mikrofonda ton ayarları yaparken öncelikle ses renginize uygun yapıda ayar gerekir.Basit ve genel olarak kullanılan bir mikserde her kanalda Bas,mid ve tiz ses ayarları vardır.<br />2-Eğer Tenor veya Soprano iseniz ; bas potansını orta seviyenin 1 kademe altında tutup mid potansını orta sevyenin 1-2 kademe yukarısına ve tiz (high) potans ayarlarını da orta seviyenin 3-4 kademe ilersine getirtmenizi öneririz.Bu ayarlar sizin doğal ses renginize yakın bir tını verdirecektir.<br />3-Eğer Bariton veya Mezosoprano iseniz : bas potansı orta seviye veya 1-2 kademe üzerinde.Mid frekansı ortanın 1-2 kademe üzerinde tiz potansı ise ortanın 2-3 kademe yukarısında olabilir.<br />4-Bas ve Alto sesler için ise : Basları güzel duyurabilecek bir ayar doyurucu olacaktır.Bas potansı orta kademenin 1-2 üstünde .Mid potansı orta seviyede ve tiz potansı da ortanın 2-3 kademe üzerinde iyi bir sonuç verecektir.<br /><br /><strong>Mikrofon Tutma Teknikleri :</strong><br />Şarkı söylerken mikrofon kullanmak çok önemlidir.Eğer şarkıda tizleşmeniz ve aynı zamanda sesinizi kuvvetli kullanmanız gereken bir yerde mikrofonu dudaklarınıza yapıştırırsanız sadece koca bir gürültüyle karşılaşırsınız.Ve uzun süreler çıkarmaya çalıştığınız o ses bir anda size zarar verici bir hale dönüşür.<br />1-Mikrofonla şarkı söylerken mikrofona hiçbirzaman çok yakın olmayın.Ve tesisatta ses ayarınız yapılırken de sakın mikrofonu dudaklarınıza yakın bir şekilde tutmayın,mikrofonu dudaklarınıza yapıştırmayın.Mutlaka arada 3-5 parmak civarı bir mesafe olsun.Bu şekilde belli harflerın (sert ünsüzler) ve güçlü seslerin patlamasını engellemiş olursunuz.Ve daha rahat şarkı söylersiniz.<br />2-Mikrofonla şarkı söylerken sesinizi göstermekten korkmayın.Yapacağınız tüm özel gırtlak ve ses hareketleri veya nameleri mikrofonu üç parmak mesafeden uzaklaştırmadan yapın.Yoksa bu sesler duyulmayacaktır.Kalın sesleri duyurmakta zorluk çekiyorsanız.En fazla iki parmağa kadar mikrofonu yaklaştırabilirsiniz.Şu asla unutulmamalıdır ki iyi eğitim almış bir ses için kalın sesleri iyi duyuramama gibi bir sorun olmayacaktır.Kuvvetli sesleri verirken ise beş parmak mesafeye kadar mikrofonu uzaklaştırın.Tabii bu söylenenler.İyi bir ses ayarının yapıldığı yerlerde başarılı sonuç verecektir.<br />3-Mikrofonda şarkı söylerken;mikrofonu ses alan ön yuvarlak bölümü ağzınıza paralel olarak gelecek şekilde tutmaya dikkat edin bu sayede daha iyi ve daha fazla ses alacaktır.Eğer mikrofonu hareket ettiriyorsanız aynı dik mesafeyi koruyarak baş ve ağzınızı da aynı yönde paralellik bozulmayacak şekilde bir konumla hareket ettirin.<br />4-Ses ayarlarının iyi yapılmadığı bir yerde sahne almayın.Bu sesiniz için hiç sağlıklı olmayacaktır.Çabuk yorulma ve ses hastalıklarına yakalanmanızı mikrofon geciktirmez ve engellemez.Eğer yine de böyle bir yerde sahne almak zorundaysanız yine de ses ayarlarını bu şekilde yaptırmanızı öneririz.Hiçbir şekilde sesiniz ne çok önde,yüksek ne de çok geride,düşük seviyede duyulmamalıdır.<br /><br /><strong>Hangi Mikrofon :</strong><br />Kablolu ve kablosuz tarzda birçok firmanın mikrofonları müzik yapılan yerlerde kullanılıyor. Ancak genel olarak kullanılan ve iyi sonuç veren mikrofonlardan önereceğimiz Shure modelleridir.Genelde birçok müzik mekanında olan ve iyi sonuç veren bir mikrofondur.Bunun dışında ortalama eğlence yerlerinde pek iyi mikrofonlar olduğu da söylenemez.Eğer bulabiliyorsanız shure'dan şaşmayın deriz.Hem enstruman hem de ses için kullanılan Shure SM58 modeli epey yaygındır.<br />Sahnede Nasıl durmalı :<br />...Tabii ki bu konu sahnede olan herkes için oldukça zorlayıcıdır.Sahnede durmak herkes tarafından görülmek izlenmek anlamına da geleceğinden en doğru duruş sizi güvende hissettirecek aynı zamanda seyircide de beğeni uyandıracaktır.Tabii ki her sanatçının kendi söylediği tarza uygun yapıda bir duruşu bulunur.Ancak sahne duruşunda uygulanabilecek en kolay ve başarılı duruş dik olarak durmak,elleri ya sabit bir yerde bağlamak ya da çok fazla hareketli olmayacak şekilde şarkının tarzına uygun hareket ettirmek.<br />Bunun dışında şarkıyı söylerken mutlaka seyirciyle göz temasınız olmalıdır.Yani gözler tamamiyle kapalı,kendi kendine şarkı söylemek seyircide olumlu bir etki bırakmayacaktır.Her izleyiciye sanki şarkıyı kendisine söylermişcesine ulaşmalısınız.Sahne sanatları mutlaka karşılıklı etkileşim içerir.Unutmayın ki şarkı söylemek sanki konuşmak gibidir.İyi şarkı söylemek de tıpkı iyi konuşmak gibi inandırıcı,içten ve doğru mimiklerle süslenmiş bir bütün olduğu zaman başarılıdır.Bu da tabiiki uzun bir eğitim ve tecrübeye ihtiyaç duyar..Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-19757885706752089022008-07-16T09:36:00.000-07:002008-07-16T09:38:34.430-07:00Ses Egzersizleri<strong>Ses Egzersizleri</strong><br />. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .<br /><span style="font-family:verdana;">Eğitim görmemiş bir sesin, hakiki kalitesini anlamak oldukça zordur. Bu bakımdan, tenor olduğu kesin olarak saptanmamış kimse, bariton kabul edilmeli. Aynı şekilde soprano da mezzo-soprano olarak çalıştırılmalıdır. Çalışmalar ilerledikçe, sesin esas rengi ortaya çıkar.<br /> <br />Yapılan her ses egzersizi bir amaca yönelik olmalıdır. Gelişi güzel melodilerle, amaçsız yapılan egzersizlerin hiçbir faydası yoktur. Amaç, sade ve uygun egzersizlerle, nefesin pürüzsüz ve ölçülü olmasını sağlamak, diyaframın iyi kullanılmasını öğretmek, sesin rezonansını sağlamak, registerleri yerine oturtarak sesleri birbirine perçinlemek, parlak, dolgun sesler elde etmektir.<br />Ses egzersizleri, kolaydan zora doğru ve amaçlara yönelik olmalıdır. Bu çalışmaları aşağıdaki şekilde basamakları birbirine perçinleyerek olumlu sonuçlar almamız mümkündür.<br /> <br /> <br />1- Ses eğitiminde birinci basamak, nefes eğitimi olmalı. Nefes çalışmaları ile diyaframın kullanılması bir anda yürütülmelidir. Bunun için öğrenci, derin nefes aldıktan sonra, havayı dişlerinin arasından tıslamak sureti ile nefes vermeli ve havanın bir noktaya akacak şekilde toplandığını düşünmelidir. Hava iyi kullanılırsa, uzun süreli tıslamalar elde edilebilir. Tıslama esnasında, ses telleri hiçbir şekilde zorlanmamalı. Havanın dişler arasından devamlı sızması ve diyafram çalışması dikkatle kontrol edilmelidir.<br /> <br /> <br />2- Şan eğitiminde, nefes ve diyafram çalışmalarından sonra sıra tek tonların söylenmesine gelir. Tonlar tam sesle, zorlanmadan, bastırmadan söyletilmeli, seslerin rezonansa oturması sağlanmalıdır. Oturan tonlardan sonra, yarımşar ton ilerleyerek veya gerileye giderek çalışmalar sürdürülür. Öğrenciye devamlı, havayı düzenli bir şekilde, bir noktaya doğru yöneltmesi, sesini rezonans boşluklarında büyütmesi ve gırtlağını bir kuyu gibi açık tutması telkin edilir.<br /> <br /> <br />Tiz seslerin çıkartılmasını sağlamak için öğrenciye; sanki ağzında sıcak bir lokma varmış da ağzı yanmasın diye damağını kapatıyormuş gibi davranmasını söylemek iyi sonuç verir.<br />Tek tonlar, vokal ve konsonların oluşturdıığu hecelerle çalışarak artikülasyon yapılır ve diyafram çalıştırılır.<br /> <br /> <br />3- Tek tonu çıkartmakta başarı sağlayan öğrenciye, küçük ses dizileri söyletilebilir. Major gamın ilk üç sesten kurulan dizisi, buna uygundur. Bu çalışma yapılırken tonlar birbirine çok bağlı olmalıdır. Tize doğru karın hafifçe içeri çekilirken, egzersiz bitince karın kasları gevşetilip bir an dinlenilir. Egzersize, rahat bir tondan başlayarak yavaş yavaş yarımşar ton inceye çıkılır. Yeteri kadar inceye çıkıldıktan sonra, bu kez yarımşar ton aşağıya inilmeye başlanır. Herhangi bir tonun üzerinde pürüzlenme veya zorlanma olur veya sesi iyi tınlamazsa geriye dönülerek aynı egzersiz yarım veya bir ton aşağıdan tekrar denenmelidir.<br /> <br /> <br />Egzersize rahat gelen bir tondan başlanmalıdır. Önce U vokaliyle yapılan çalışmalarda daha sonra diğer vokaller de denenir. İ ve E vokalleriyle yapılan çalışmalarda ses daha rezonanslı ve parlak çıkar. Bu durum, şan öğrencisinin moralinin yükselmesine faydalı olur. A vokali Çoğu kimsede dayanıksız ve donuk olur. Ancak aynı zamanla ve çalışarak öteki vokaller kadar parlak olur, kolay çıkarılır.<br /> <br /> <br />Çalışma biraz daha ilerleyince üç sesten major dizi iki defa tekrarianarak egzersiz yapılır.<br /> <br /> <br />4- Kapalı ağızla rezonans çalışması. Sesin yerine oturması, rezonansın sağlanması için kapalı ağızla orta seslerde yapılan ses egzersizleri faydalıdır. Kapalı ağızla seslerde M ve N konsonları ile (sessiz harfleri) yapılan tınlama çahşmalarında fazla ses vermeden hafifçe tınlamaya özen gösterilir. Bu şekilde, ağız ve burun boşluklarında oluşan ve skala yükseldikçe alın boşluğuna geçen bir titreyiş hissedlir. Bu çalışma sesin rezonans boşluklarına sağlıklı bir şekilde gönderilmesini Sağlar.<br /> <br />5- Çalışmalar ilerledikçe ton dizisi, tonikten beşliye kadar genişletilir. Başlangıçta tonu, bütün egzersizlerde sesin cinsine göre değişir. Önce U sonra A ve vokalleri ile daha sonra da iki defa tekrarlanarak yapılır. Vokallerin (sesli harflerin) hepsine eşit parlaklık sağlamak için en iyi oturan vokalden hemen sonra, daha az tınlayan bir vokalin getirilmesi denenebilir. Egzersizi daha kolaylaştırmak için M, N veya S gibi tınlayan bir konsondan faydanılır.. Çalışma sırasında bütün tonların bağlı kalmasına, vokallerin eşit renk tınlayışta olmalarına dikkat edilmelidir.<br /> <br />6- Bir müddet sonra, bırbirine yakın seslerin egzersizlerine alışan şan öğrencisi, daha geniş aralıklarla birbirinden ayrılan sesleri içeren egzersizlere yöneltilir. Bu konudaki en kolay egzersiz majör gamdaki tonik-üçlü-beşli dizisidir. Daha önceki egzersizlerde yaptığımız gibi, derin nefes alıp havayı tembel hale getirdikten sonra, U veya İ vokali ile egzersize başlanır.<br /> <br />Tizlere doğru karın kasları toplanarak havayı yukarı itmeli ve damak biraz kubbelenmelidir. Bu egzersiz, her sesin en kalın tonundan başlayarak, zorluk çekmeden çıkabileceği en ince tona kadar yapılabilir. Ancak, zorlamadan kaçınmalıdır. Daha sonraki çalışmalarda bu dizi oktavın da eklenmesi ile daha genişletilebilir.(Tizlere geçerken içeri çekilen, pese geçerken gevşetilen karın kaslarının hareketi, öğürrne sırasında yapılan hareketle eşittir). Bu egzersizlerin başarı ile tamamlanmasından sonra daha geniş aralıklı egzersizlere geçilir.<br /> <br /> <br />7- Beşli atlamalar: Esas tondan beşliye atlayarak tonu iyice oturttuktan sonra, sıra ile bütün tonları söyleyerek aşağı inilir. İnerken sesin en tiz tondaki parlaklık ve rezonansı korumasına dikkat etmelidir. Bu egzersizler U ve İ vokalleri ile yerine oturtulduktan sonra A,E,O gibi diğer vokallerle uygulanır.<br /> <br /> <br />8- Daha geniş aralıkları çalışmaya geçmeden aşağıdan yukarı çıkan geniş ton dizilerini söylemek yerinde olur. Derin nefes alıp havayı depo ettikten sonra sesi kafaya doğru yöneltmeliyiz. Kalın seslerde biraz daha ağır söylenen bu egzersiz, daha hızlı bir tempoyla söylenebilir.<br /> <br /> <br />9- Büyük aralıklar. Geniş aralıklardan en kolay söyleneni, oktay atlamalarıdır. Derin nefes alıp depo ettikten sonra, pes tonu söyleyip gırtlağı tamamen gevşek bırakarak oktava atlamalıdır. Oktavın yerine oturup oturmadığını anlamak için, aynı aralığı bir daha tekrarlamak iyi sonuç verir. Oktay atlamalarında zorluk çekenlere, üst tonla tınlayan bir sessiz harf (konson) kullanılmalıdır. Oktay atlamaları için aşağıdaki değişik egzersizler kullanılır.<br /> <br /> <br />10- Staccato Çalışmaları: Diğer egzersizlerle bir arada yürütülmelidir. Sesin tınlamasına özen gösterilmelidir.<br /> <br /> <br />Il- Nüans çalışmaları: Orta sesler üzerinde yapılan çalışmalar istenilen düzeye gelmeden, nüans çalışmalarına başlanmamalıdır. Zamansız başlatılan nüans çalışmaları, hafif seslerin nefesten koparak desteksiz söylenmesine, kuvvetli seslerin de bağırılarak çıkarılmasına yol açar. Nüans egzersizleri daima nefesten kopmayan bir sesle yapılmalıdır.<br /> <br />Ses-nefes bağlantısı, en hafif ve en kuvvetli seslerden korunmalıdır. Böylece, nefes desteğine dayanan en hafif ses bile, salonun en uzak köşesindeki dinleyicinin kulağına ulaşabilcektir. Nüans egzersizlerine geçerken, rezonans çalışmalarına da büyük önem verilmelidir. Ancak bu şekilde, çok hafif sesler nefesten kopmadan çıkarılabilir, en kuvvetli sesler de bağırmadan elde edilebilir.. İlk nüans egzersizlerine mf (orta kuvvetli) ve mp (orta hafif) seslerle başlanır.<br /> <br />Çok hafif ve çok kuvvetli seslere, adım adım yaklaşılır. Bu çalışmada ele alınacak küçük bir müzik cümlesi, önce mf söylenmeli, sonra aynı teknik mp'ye dönüştürülmeli. Daha sonra, sesin nefesten kopmamasına özen göstererek mp'den veya mf'den mp'ye geçişler ve uygulamalar denenmelidir. Çalışmalar ilerledikçe, bütün nüans biçimleri uygulanır. Şarkıcı, sesin: bir enstrümanın ustalığı ile kullanmasını öğrenir.<br /> <br /> <br />12- Ses çalışmalarında değişik egzersizlerin uygulanması, söyleyerek artikülasyon yapmak, bütün sesleri parlak tonlarda çıkarmak, diyaframı çalıştırmak amacına yöneliktir.<br /> <br /> <br />13-Tiz seslerin çalışılması. Şan çalışmalarına, sesin en rahat ve renkli olduğu tonlardan başlamak gerekir. Bunlar da çoğunlukla orta seslerdir. Tiz ve pes tonlar çalışmalarla elde edilir. Ancak, çok uzun zaman sadece orta sesler üzerinde çalışmak, sesi ağırlaştırır. Bunun için, orta sesleri yeterince oturttuktan sonra, gayet dikkatle davranarak tizlere ve peslere uzanmalıdır.<br /> <br />Öğretmen kontrolünde yapılan çalışmalar tam sesle uygulanmalıdır.<br /> <br /> <br />Çalışma sırasında sesin en son sınırına ulaşan ve aynı yüksek sesi arka arkaya tekrarlatan egzersizlerden kaçınmak yerinde olur. Sesin genişliği, yavaş yavaş yarımşar ton ilavesi ile sağlanmalı, yeni kazanılan tonları yerine oturmadan, başka tonlara geçilmemelidir. Yüksek seslerde çalışma yapıldıktan sonra, sesi daha fazla yormamak için, hemen orta ve kalın seslere geçilerek çalışmanın sürdürülmesi faydalı olur.<br /> <br /> <br />Yüksek seslere çıkılırken buna paralel olarak ağız da açılmaya başlamalı, en tiz tonda en fazla açık halini almalıdır. Ancak bu pozisyonda, tiz sesi çıkarırken, şarkıcının yüz ifadesinin gerilmemesi ve kasılmamasına dikkat edilmelidir. Tiz tonlarda çene, gevşek bir şekilde aşağıya sarkmalıdır. Tiz tonu verirken, öğrencinin ayaklarının ucuna kalkmaması, düzgün ve rahat bir pozisyonda durması sağlanır.<br /> <br />Tiz tonlarda ses mutlaka diyaframa sağlam dayanmak zorundadır. Bunun yanında boğaz boşluğu, aşağı ve içeri doğru genişlemeli, sanki sesi yutacakmış gibi bir pozisyon alınmalıdır. Başın yukarıya doğru dik durması sesin çıkışını kolaylaştırır. Tizlerin i vokaliyle söylenmesi sese parlaklık ve kuvvet verir.<br /> <br /> <br />Tizlere yükselirken, özellikle geçit tonlarında, damağı yuvarlak tutmak, geniz boşluğu da içeri doğru yuvarlanmış bir boru gibi düşünmek tiz seslerde rahatlık Sağlar. Aralığın büyük veya küçük oluşuna göre, karın yavaş yavaş veya birden bire içeri çekilir. Bu pozisyonla diyaframın yükselmesi sağlanır. Diyafram yükseldiği anda hançere de kolayca en yüksek ses pozisyonuna geçebilir.<br /> <br /> <br />Daha ilerlemiş öğrencilere, oktay sıçramaları egzersizleri yaptırılabilir. Tizleri çok kısa sürede kolaylaştıran bu egzersizler, başlangıçta muhakkak öğretmen kontrolünde yapılmalıdır. Çünkü ses, göğüs registerinden veya orta sesten birdenbire kafa registerine fırlayacaktır. Bu tiz sesin tamamen kafada ve metalik bir parlaklıkta olması şarttır.<br /> <br /> <br />Bu egzersiz bir süre yapıldıktan sonra, hemen dinlendirici egzersizlere geçilmelidir. Egzersizler, aralıksız ve tek taraflı olmamalı, zor çalışmalardan sonra gevşetici egzersizlere yer verilmelidir. Orta tizleri oturtmak için yukarıdaki egzersize küçük bir ilave yapılır. Oktavlar çabuk söylendikten sonra beşli üzerinde durulur. Bu egzersizin amacı tizlerde kafa tonunu beşliye mal etmektir. Bu daha çok kadın sesleri ve tenorlar için yararlıdır. Bu çalışmadan sonra gam ve arpejler üzerinde egzersizler yapılır.<br /> <br /> <br />14- Pes seslerin çalışılması. Şan eğitiminde, sadece tiz seslerin zor elde edildiğine inanılır. Oysa kalın seslerin elde edilmesi ve kalına geçerken geçit tonlarının<br />ortadan kaldırılması daha zordur. Kalın sesleri elde etmek için en kolay ve en iyi yol, tizleri ve orta sesleri ıyi oturtmaktır. Tız tonları sağlayan pozısyonlarda, ses tellerı ne kadar rahat ve krampsız olursa, tizlerden peslere geçişte o kadar kolay verimli ve doğal olur. Kalın seslerde, nefesin göğüse yaslanmasına ve sesin kafa rezonansında tınlamasına</span> dikkat edilmelidir.Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-37967688494454969192008-07-16T09:30:00.000-07:002008-07-16T09:35:49.195-07:00Müzik Eğitimi ve Öğretimi<div align="left"><span style="font-size:130%;"><strong>MÜZİK VE İNSAN<br />MÜZİK EĞİTİMCİLERİ</strong><br /></span><br />“Kendinde müzik olmayan, seslerin tatlı ahenginden heyecan duymayan insan, hainlik ve hırsızlık için yaratılmıştır.Onun ruhu geceden daha karanlık, tutkuları cehennemden daha karadır.Böyle bir insana güvenmeyiniz!”<br />William Shakespeare’in ‘Venedik Tacirleri‘’ adlı oyununun beşinci perdesinde Lorenzo’ya söylettiği bu sözler müzikten yoksun bireylerden oluşan toplumlarda temiz topluma ancak özlem duyulabileceği gerçeğini yeterince ifade etmektedir.<br />Bir toplumu oluşturan bireylerin tümünün aldığı örgün temel eğitimin niteliği, nasıl bir toplum beklentisi içinde olunduğunu gösterir.Verilen genel eğitimin bir toplumun ulus olabilmesindeki payının da azımsanamayacağı söylenebilir.<br />Genel eğitimde alanlar arası denge eğitim politikaları sonucunda belirlenir.Sanat eğitiminin bir kolu olan Müzik dersi öğretim programı da Cumhuriyet döneminin başlangıcından günümüze değin birçok kez değişime uğramıştır.1924’te başlayan ve halen yürürlükteki 1994 programına kadar ortalama ömrü 6-7 yıl olan birçok program uygulanmıştır.<br />1982’ye kadar Müzik Eğitimi Üniversiter Sistem içinde bilim-sanat dalı olarak yer almadığından 1994 programına kadar uygulanan tüm programların hazırlanışında deneyime dayalı, uzman görüşlerinden yararlanılan bir yaklaşım izlenmiştir.<br />1994 programının hazırlanmasında bilimsel bir yol izlendiğinden, programda Müzik Sanatını oluşturan öğeler ve ayrıntıların tamamına yer verilmiştir.8 yıllık eğitimden geçen öğrencilerin müziği oluşturan tüm unsurların farkında olması, ulusal ve evrensel türleri tanıması, nota okuyabilmesi, çalgı çalabilmesi, biçim bilgisi edinmesi, söz ve müzik arasındaki olması gereken ilişkiyi kavrayabilmesi, söz ve müzik yaratabilmesi, özetle beceri ve felsefik yanıyla müzik sanatının insan yaşamında yer alması amaçlanmıştır.Bir anlamda Müzik Sanatının geniş bir tanımı yapılmıştır.<br />Bu program uygulanabildiği takdirde Shakespeare’ in kaygılarını paylaşmak zorunda olmadığımızı düşünüyorum.<br />Ancak bir programın başarıyla uygulanabilmesi için en az program kadar önemli olan iki unsurdan söz etmek gerekir.<br />Birincisi bu programın etkili ve verimli bir şekilde uygulanabilmesinin önünü açması gereken</div><div align="left"></div><div align="left">Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapması gerekenler:<br />1- Bu programı her okulda uygulayabilecek sayıda müzik öğretmeni görevlendirmek,<br />2- Bu programın yürütülebilmesi için gereken haftalık ders saati konusunu yeniden gözden geçirmek,<br />3- Programın etkili bir şekilde yürütülebileceği fiziki ortamı (Özel alan dersliği, araç-gereç v.s)sağlamak,<br />4- İlköğretimin tüm kademelerinde alan öğretmeni çalıştırmak,<br />5- Sayı ve nitelik olarak yeterince alan müfettişi yetiştirmek,<br />6- Hizmet içi eğitimi sürdürmek ,<br />7- Kaynak yada yardımcı ders kitaplarının seçiminde uygulanan kriterlerde kaynakların yeterince yeni ve örnek şarkılar içermesini sağlamak,<br />8- Bu kaynakları belirleyen birimin geniş katılımlı uzman kişilerden oluşmasını sağlamak. </div><div align="left"><br />İkinci ve en önemli etkense bu programı uygulaması gereken ‘’Müzik öğretmeni ‘’ ve onun yetiştirilme biçimi.Yakın tarihimizde müzik öğretmeni yetiştiren kurumların programlarının temel eğitimdeki kadar değişime uğramadığını görmekteyiz.<br />Musiki Muallim Mektebi Talimnamesi-1925<br />Musiki Muallim Mektebi Talimnamesi –1931<br />Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Terbiye Enstitüsü Müzik Şubesi Müfredat Programı1941<br />Talim Terbiye Kararı, 1944<br />Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Programı -1970<br />Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Müzik Bölümü Programı 1980<br />Müzik Öğretmeni yetiştirmeyi amaçlayan programların ortak özelliği, alan çalgısı eksenli oluşlarıdır.İlk programlarda alan çalgısının tek ve ne olması gerektiği açıkça belirtilmiştir.Bölümlerdeki öğretim elemanı istihdamı da bu belirlemeye göre gerçekleştirilmiştir.Daha sonraki programlarda alan çalgısı tek çalgı yada aynı grup çalgı olmaktan çıksa da istihdam edilen öğretim elemanları sayısına bakıldığında okutulan çalgıların belirlenmesi ve seçiminde ilk programların hala etkili olduğu söylenebilir.<br />Hazırlanan, uygulanan, gözden geçirilen, değiştirilen olumlu bir değişimmiş gibi yeniden yapılandırma adıyla yürürlüğe giren son program da dahil tümünün alan çalgısı eksenli olduğu görülmektedir.Uygulanan tüm programlarda öğretim süresi boyunca devam eden tek alan dersi olma özelliğini alan çalgısına ait olduğu görülebilir.Bu da bize tüm programlarca öncelikli amacın müzik öğretmeni adayına çalgı çalma becerisi kazandırmak olduğu gerçeğini göstermektedir.<br />Geç sayılabilecek yaşta eğitime başlayan müzik öğretmeni adaylarının öncelikle çalgısal becerilerini geliştirmeyi birincil amaç edinen programlarla istisnai durumlar dışında ne kadar başarıya ulaşılabildiği ortadadır.Ayrıca herhangi bir çalgıyı iyi bir düzeyde çalabilmenin o çalgının eğitimine erken yaşlarda başlayıp yaşam boyu sürecek bir çabayla mümkün olabileceği de bilinmektedir. </div><div align="left"><br />Müzik dağarı ancak çalmaya çalıştığı birkaç sonatin yada sonatın bir bölümünden ibaret bir öğretmen modeli ile neyi sağlayabildik?Mesleki yaşamında kullanamayacağını ve kullanmadığını bildiğimiz çalgılarda biraz daha yol alabilmek için tüketilen zamanı dinlediği yada dinletmesi gereken müzikler üzerinde konuşabileceği çok şeyi olan müzik öğretmenleri yetiştirebilmek için kullanabilsek daha gerçekçi olmaz mıyız?<br />İlköğretim Kurumları Müzik Dersi Öğretim Programının amaçladığı insanı yetiştirebilmek bu koşullarda ancak iyi niyetli bir beklentidir.Bu programı uygulayabilecek nitelikte bir müzik öğretmeni ve uygulama ortamı olmadığı sürece programın beklentilerinin gerçekleşmesi olanaksız görülmektedir. </div><div align="left"><br />Müzik Öğretmeni, dersinde ideal bir müzik dersinin gereği olan her boyutu yeterince işler kılabiliyor mu?. Bu sorunun yanıtı evet olsaydı genel müzik eğitimi alanında günümüzde iyi kabul edilebilecek bir düzeyi yakaladığımızdan söz edebilirdik.<br />Uygulanan genel müzik eğitimi ile yetişen öğrencilerin birikimleri dikkate alındığında müzik derslerinin işlenişinde öğretmenlerin üzerinde en çok durduğu konulardan belirtilen şekilde söz edebiliriz. </div><div align="left"><br />Uygulama dayanağı olmayan bir kuram eğitimi,<br />Kulaktan şarkı öğretimi,<br />Amacına ulaşamamış bir nota öğretimi. </div><div align="left"><br />Müzik derslerinde en çok ihmal edilense, genel eğitimin öncelikli amaçlarından olması gereken “müzik kültürü ve beğeni eğitimi” olmuştur.<br />Yetiştirilme biçimi, yaptığı iş ve çalışma ortamı dikkate alındığında müzik öğretmenini “nota öğretmeye çalışan ama gerçek anlamda bunu hiçbir zaman başaramayacak bir serüvenin içinde yaklaşık yirmi-otuz yıl çırpınan, mesleki açıdan doyumsuz bir eğitimci” diye tanımlayabiliriz.<br />Oysa bizler , nota öğretiminin; bireyin notanın yazıldığı yerden hareketle yalnızca adını değil, o notanın diğer notalardan ses yüksekliği, süre, dinamik gibi tüm ayırtılarıyla algılanması demek olduğunu biliyoruz.Gerçek anlamda bir nota öğretiminin ancak bu amaca yönelik kapsamlı bir eğitimle mümkün olacağı, bununda yürürlükteki genel müzik eğitimi ile sağlanamadığı gerçeğini kanıtlamak için alanları ne olursa olsun genel müzik eğitiminden geçmiş çeşitli meslek gruplarına mensup kişilerden çok kolay bir müzik cümlesini deşifre etmelerini istememiz yeterli olacaktır. </div><div align="left"><br />Çağdaş bir program görüntüsüyle önceki programlara tepki olarak gelen alandan uzman var görünümü vermek istercesine hangi kriterce belirlendiği açıklanmadan seçilen birkaç kişiden görüş almayla yetinilen bir anlayışla hazırlatılan programda yaklaşım ne denli bilimseldir.<br />Bu programın gerçekleştirdiği, ilk bakışta fark edilebilen iki önemli değişiklikten şöyle söz edilebilir. </div><div align="left"><br />1-Sanat eğitimcisi yetiştiren kurumları bölüm olmaktan çıkarıp anabilim-sanat dalları durumuna getirmek,<br />2-Müzik kuramları alanındaki birçok dersi sekiz yarı yıllık programın ilk üç yarıyılında tek bir ders kapsamı içinde görmekle yetinmek.<br />Oldukça radikal bu iki değişimden ilki yönetim yapılandırılmasına yöneliktir.Çalışmanın kapsamı dışında düşünüldüğünden o konu irdelenmemiştir.<br />Müzik kuramları eğitimine yönelik değişikliklerle bu programın mezun edeceği Müzik öğretmenleri uygulamaları gereken ilköğretim kurumları müzik dersi programını adeta anlamaz duruma getirmiştir.İkinci yarıyılda yer alan okul deneyimi dersi bu alanda oluşan boşluğu doldurmaya yetmemiştir.<br />Uçan’ a göre ; Müzik öğretmenliği eğitiminde “eğitme ve öğrenme/öğretme” temeline dayalı olarak, sanatsal, bilimsel, teknik ve felsefi müzik kuramlarını yada kuramlardan seçilen öğeleri içeren bir bütünlük oluşturulur ve bu bütünde “eğitim/öğretim” öncelikli bir denge aranır.<br />Müzik kuramları eğitimi bakımından en karmaşık durum müzik öğretmenliği eğitiminde söz konusudur.Çünkü “müzik öğretmenliği” yada “müzik eğitimciliği”, müzik kuramlarını tüm ana boyutlarıyla bir bütün olarak özümsemiş olmayı gerektirir.<br />Müzik öğretmenliği programlarında yer alan müzik kuramları eğitimi kapsamın olması gereken dersleri alan müzik öğretmeni adaylarının davranışlarında ne tür değişiklikler beklenir/beklenmelidir? </div><div align="left"><br />Müzik yazısını doğru ve güzel yazabilme,<br />Müzik yazısını doğru ve anlamına uygun okuyabilme-seslendirebilme,<br />Dikey ve yatay oluşumları duyabilme,<br />Çokseslilikteki örgüyü çözümleyebilme,<br />Eserlerin biçimsel yapılanmalarını çözümleyebilme,<br />Stiller konusunda bilgilenme,<br />Türk ve Dünya müzik tarihi konusunda bilgilenme,<br />Müzik türlerini yeterince tanıma,<br />Popüler müzikler konusunda yeterince bilgili olma, </div><div align="left"><br />Müzik öğretmenliği mesleğinin vazgeçilmez eşlik çalgılarını yaratıcı eşlikleme anlayışıyla etkili kullanma, </div><div align="left"><br />Geleneksel müziklerimizdeki makamsal-ölçüsel yapıları tanıma,<br />Söz-müzik arasındaki ilişkiyi doğru kavrama,<br />Söz ve müzik yaratabilme,<br />Müziği derinlikli dinleme,<br />Yorumlamalara ilişkin eleştiriler yapabilme,<br />Müzik sanatının psikolojik-sosyolojik temellerini kavrama,<br />Öğretim yöntemleri konusunda yaratıcı olma, </div><div align="left">Müzik yazılımlarını ustaca kullanabilme, bu alandaki gelişmeleri sürekli izleme,<br />Eğitim müziği, geleneksel müziklerimiz, dünya sanat müziği alanlarında çok geniş bir dağara sahip olmak, bu dağarı topluma kazandırma yolunda akılcı stratejiler geliştirme,<br />Popüler olanla yetinmeyen, kalıcı değerlerin farkında olan bir anlayış kazanma, kazandırmanın yollarını araştırma.<br />Görüldüğü gibi İlköğretim Kurumları Müzik Dersi Öğretim Programının başarıyla uygulanmasını gerçekleştirebilecek nitelikte müzik öğretmeni yetiştirmede Müzik Kuramları Eğitimine düşen görev oldukça fazladır.<br />Ancak yürürlükteki Müzik Öğretmeni Programı ile bu beklentilerin yerine getirilmesi mümkün görünmemektedir.Programda yer almayan dersler adeta programı yamalarcasına seçmeli dersler kapsamında yetersiz olarak açılmaya çalışılmaktadır.<br />“Yeniden Yapılanma” adıyla uygulanan program; değişikliklerin verilere dayandırıldığı, müzik öğretmenlerinin görüş ve düşüncelerini yeterince dikkate alan, gerçek uzmanlarca hazırlanmış, önceki programları aratmayacak nitelikte “Yepyeniden Yapılanma” anlayışı ile hazırlanacak bir programa yer açmalıdır.<br /><br />Prof. Ali Sevgi<br />İnönü Ünv. Eğt.Fak.<br />GSEB MEABD</div>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-41876783979189353332008-07-16T09:28:00.000-07:002008-07-16T09:30:33.939-07:00Eski Türklerde Müzikle Tedavi<div align="center"><span style="font-size:130%;"><strong>Eski Türklerde Müzikle Tedavi ...</strong></span></div><span style="font-size:130%;"></span><br />Müzik bütün insanlık tarihinde duygu ve bilgilerin anlatım biçimi olarak bilinir. Müzikal sesleri diğer seslerden ayıran en önemli özellik, belirli bir ritim kalıbı içinde, birbirleriyle uyumlu sesler yumağı veya topluluğu olarak algılanmasıdır. ..Çeşitli insan toplulukları, sosyal oluşuma paralel olarak kültür değerlerinin ulaştığı vasata göre, müziğin etkilerini keşfetmişler ve pek çok konuda müzikten ve onun çok yakın öğeleri olan ritim ve danstan yararlanmışlardır. Tarih belgelerine başvurarak Türk kültürünün eski devirlerdeki oluşumuna yöneldiğimizde oldukça eski sayılacak bilgilere ulaşmaktayız: " Proto-Türk Kültürü: ... Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre, bu kültürün merkezi Shensi ve Kansu eyaletleridir ve bu kültürü yaşatanlar, bilhassa yüksek düzlük yerlerde oturmaktaydılar. Bu kültürü getirenlerin, sonraki Türklerin ataları olduğuna şüphe yoktur. Onlar ilk göründükleri zamanlar, yani M.Ö. 3'üncü bin yılın ortalarında bile, sonraları da taşıdıkları vasıflara haiz bulunuyorlardı." .." M.Ö. 3 binden itibaren Altay -Türk kültürü, aynı zamanda Altay -Türk müzik kültürünün de belirleyicisidir. Altay -Türk kültürü biraz olsun dış tesirlere açıktı. Bunların kuzeyinde kapalı olan iki bölge vardı ki , bunlar da Hakas ve Tuva bölgeleri gibi, eski Türk kültürünün çok değerli hazineleriydi. Bu her iki kültür çevresi de Altay -Türk kültür çevresi ile ilişki halindeydiler.Bu devrin Altay kültürünün başlıca özelliği ise, Güney Sibirya Kültür Karakterine girmesidir. Bunun sonucu müziklerinde benzer özellikler bulunmaktadır. Altaylılar, Orhun kıyıları, Moğol bozkırları ve İrtiş boylarına etkide bulunarak ve M.Ö. II. binden itibaren de ilk yurtlarından ayrılarak gelecekteki Orta Asya Türk müzik kültürünün temellerini hazırlamışlardır." ..M.Ö. II. bin ve III. bin yıllarında Doğu Türkistan'daki Kalıntılarda flüt görülmekte. Özbekistan'ın orta bölgesinde bulunmuş, M.Ö. I. yüzyıla ve M.S. I. yüzyıla ait heykelciklerin elinde çalgı vardır. Fergana vadisi bölgesinde ise zurna çok sıkça kullanılmıştır. Tambur , Dutar, Çapraz Flüt, Balaban, Dombra topluluklarda en çok kullanılan enstrümanlardandır. " M.Ö. II. yüzyılda Türkler, Orta Asya'nın Kuça, Balasagun gibi önemli merkezlerinde yaşarlarken buraya görevli olarak gelen Çin generalinin, dönüşünde Türklerden götürdüğü çalgılarla Çin Sarayında bir müzik takımı kurup Türk ezgileri çaldırdığı ve bu çalgıların Hunlara ait olduğu, o çağın tarihçileri tarafından günlük saray kayıtlarına geçirildiği bilinmektedir. Bu sazlardan birinin "houkya" adında, ileriden boynu dönük, üzerinde perde delikleri bulunan ve sesinin gücü ile bilinen bir boru olduğu yine aynı kayıtlardan öğrenilmektedir." " M.Ö. II. yüzyılda Türkler, Orta Asya'nın Kuça, Balasagun gibi önemli merkezlerinde yaşarlarken buraya görevli olarak gelen Çin generalinin, dönüşünde Türklerden götürdüğü çalgılarla Çin Sarayında bir müzik takımı kurup Türk ezgileri çaldırdığı ve bu çalgıların Hunlara ait olduğu, o çağın tarihçileri tarafından günlük saray kayıtlarına geçirildiği bilinmektedir. Bu sazlardan birinin "houkya" adında, ileriden boynu dönük, üzerinde perde delikleri bulunan ve sesinin gücü ile bilinen bir boru olduğu yine aynı kayıtlardan öğrenilmektedir." ..Türk müzik ve dans tarihi bilgileri, Türklerde müzik ve dans ile tedavi konusunun önemli malzemesi olmaktadır. Bu konuda ilgi çekici bazı belgelerden söz etmek gerekmektedir. Doğu Türkistanlı yazar Abdulhekim Baki ( Çin Halk Cumhuriyeti Azınlık Milletler Yazarları Cemiyeti'nin üyesi, Urumçi Yazarlar Birliğinin Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreteri, Tanrıdağ Edebiyat Mecmuasının Başyazarı) tarafımıza ulaşan bir araştırma makalesinde şu bilgileri vermektedir: .." Yazılı kaynaklara göre Uygur Türklerinin bilinen en eski müzik numuneleri günümüzden 6000-8000 yılları öncesine kadar dayanmaktadır. 'Şincang (Doğu Türkistan) Medeniyet Numuneleri' adlı araştırma dergisinin 1985 yılında yayınlanan 1. sayısında yer alan bir incelemede Hoten vilayetine bağlı Çerçen kazasındaki Mülçe Irmağı mecraında bulunan Mingyarkaya resminde dans eden figürlere rastlanılmıştır. Arkeologların ilmi tetkiklerine göre bu kaya resimleri zamanımızdan 6000-8000 yıl öncesine aittir. Uygur Türklerinin 3000 yıl önce Şaman dinine mensup olduğu çağlarda Şaman, Pirhon ve Bahşılar şarkılar söylemek ve dans etmek sureti ile hasta tedavi seansları ve merasimleri icra ederlerdi. Uygur Türkleri eski zamanlarda ölülerini şarkı söyleyerek ve dans ederek uğurlarlardı. 401 yılında ünlü Uygur Türk Alimi Kumuraciva Doğu Türkistan'ın Kuşen şehrinden Çin'in tarihi Başkenti Çangen'e giderek, dil, edebiyat, müzik ve heykeltıraşlık konularında dersler vermiş ve bu sahalarda 800 kadar öğrenci yetiştirmiştir." Melodi ve ritim birliği müzikal olgunun gereği olarak görülür. Türklerde dans, melodi ve ritim birçok amaç için kullanılıyordu. Özellikle şamanik inanç çerçevesinde ayinlerin en önemli malzemeleri melodi, ritim ve danstı. Bu ayinler sırasında kullanılan müzik aletleri kutsal kabul edilirdi. Müzik eşliğinde icra edilen danslar genellikle bazı kutsal figürlerin taklidi şeklinde olurdu. Kazak ve Kırgız Türklerinde müzik ve dans ile tedavi örneği olarak, çok eskiden beri devam eden bir dans olan "Karacorga" bir atın yürüyüşünü simgelemektedir. Kartal, kurt, ayı, geyik, kuğu, 7 evliya, at, kaz bu simgelerden bazılarıdır. Eski inanışa göre bu figürler Ataruhunu temsil etmektedirler. Adı geçen at yürüyüşünü temel alan ve günümüze kadar gelebilmiş tedavi dansı örneği olan Karacorga (Baksı Dansı)nın benzer örneklerini Azerbaycan Gobustan kayalıklarındaki figürlerde görmekteyiz. Yazılı kaynaklardan bu konuda şu bilgilere ulaşmaktayız: " Baku'dan doğu istikametine gidilirse, bir saat kadar sonra karşınıza bir kadim insanın daha resmi çıkacaktır. Kobustan'da karmakarışık kaya yığınları arasında ansızın kayalar üzerine çizilmiş resimler göze çarpıyor: Av sahneleri, tören dansları oynayan bir grup insan, burun kısmında güneş işareti olan çok kürekli bir kayık, aslana benzeyen acayip hayvanlar. 12 bin yılı aşkın bir zaman önce burası kadim sakinlerin yerleşim yeriydi. ..Diğer bir kitapta aynı konu şöyle dile getiriliyor: "... Azerbaycan'da yaşamış halkların iptidai ilkin raks formlarının meydana çıktığı yer respublikanın güney reyonlarıdır. Alimler Baku'nun yakınlarında Gobustan'da kadim rakslardan haber veren kaya tasvirlerinin raks eden figürleri aşikare çıkarmışlardır. Uzak geçmişin ressamı bu tasvirini takriben sekiz-on bin yıl bundan evvel yaratmıştır. Rakslar yalnız merasim karakterli rakslar olmuştur. Raks hiç de temaşa edilmek için değildi; aksine muayyen bir merasimin vacip elementi gibi lazım gelirdi." ..Eski Türklerde tedavi amacıyla kullanılan müzik ve dans konusu, sosyal hayatta mistik alanda önemli bir yer bulmuştur. Baksı ve Kam adı verilen tedaviciler, bu tedaviyi bir merasimle, müzik ve ritim ve de dans ile harekete geçen sezgileriyle gerçekleştiriyorlardı. Miladi VI-VII. yüzyıllarda kuzey Çin'de hüküm süren Türk soyundan bir Tabgaç hükümdarı hakkında Miladi 576 tarihli bir Çin kaynağı şunu anlatıyordu: "Hükümdar ve soydaşları, Çin'de bilinmeyen ve hoş görülmeyen bir tarzda, gök ayini sırasında raks ediyorlardı. Ayinin sonunda, kadın kamlar davullar çalarken Tabgaçlar, doğu yönünde yükselen kurban taşına doğru secde etmekteydiler." Miladi 569'da Batı Türk Hakanına Bizans elçisi olarak gelen Zemarkhos da, Semerkand'da Gök-Türk kamlarının davullar ve çıngıraklar çalarak, ateş etrafında devran ettiklerini görmüştü. Din dışı rakslar ile de merasim yapılırdı. Miladi VI-VII. yüzyıllardan Çin kaynakları, Gök-Türklerin, bir ayak ile hareketli bir top üzerinde durarak, denge için kollarını iki yana açıp, diğer ayakla çok hızlı bir şekilde döndüklerini anlatır. "...Adı geçen bu raksın Milad devrinde de uygulandığı, iç Asya göçebelerinin eski ili olan Kuzey Çin'de bir mezar duvarındaki tasvirlerden bilinir. Rakkas sağ ayağı ile bir top üzerinde denge kurmuş, arkaya doğru uzanan sol ayağı ile dönmektedir. Açılmış kollarının yenleri uçuşur gibidir. Rakkasın önünde bir diz üzerine çökmüş müzisyen davul çalmaktadır." ..Türk müziği ve folkloru tarihi bütün Türk illerini ve kültürün pek çok dalını içine aldığı için bazı konuların birbiriyle örülü olduğunu gözlemek mümkün olmaktadır. Baksı veya Kam adı verilen tedavicilerin bir çok işlevi üstlenmeleri bu konuya güzel bir örnektir. Tedavici, icra ettiği müzik, ritim ve danslarla bir sanatçı gibi görünür, ama o trans içinde sezgi bilgisinden bahsettiği için medyumdur. Toplumun ihtiyacı ve sorularına cevap verdiği için sosyolog ve pedagog ve de psikolog rolünü de üzerine almıştır. Ulaştığı trans'ın sezgi neticesi oluşturduğu bilgi derinliği açısından, insanların duygularına yön verme imkanı sebebiyle hekim ve de manevi ihtiyaçlara cevap verme yeteneği ve konumu sebebiyle de ruhiyatçı rolünü oynamaktadır. Dede Korkut misalinde olduğu gibi. Dede Korkut bir yanda öğüt verir, bir yanda destan söyler, diğer yanda kopuz çalar, hasta tedavi eder ve çeşitli konularda iyi sonuçlar alınması için dua eder. ..Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere eski Türklerde müzik ve dansla tedavi basit bir hekim işi değil sosyo-kültürel ve spiritüel bir fenomendir. Bu konuya açıklık getirmek için bazı örnekler şöyle sıralanabilir: "XI. yüzyıl tarihçilerinden Gardizi, Kırgızlara dair şu malumatı veriyor: Kırgızlar arasında Faginum (Kam) dedikleri bir kişi vardır; her yıl muayyen bir günde gelir, çalgıcıları ve her türlü çalgı aletlerini getirirler. Çalgıcılar çalmaya başlar, Kam bayılarak düşer; bundan sonra ondan o yıl neler olacağını, kıtlık, bereket, yağmur, kuraklık, tehlike, emniyet, düşman saldırısı hakkında sorarlar. Kam hepsini söyler ve ekseriya onun dediği olur." İptidai şamanizmde şaman ile tabibin aynı şahıs olduğu kabul görür. ."...Kamların tanrılar ve ruhlar hakkındaki tasavvurları dini törenlerde okudukları dua ve ilahilerdeki tavsiflerden anlaşılabilirdi. Fakat bu ilahileri ve duaları tespit etmek güçtür. Ayinlerden sonra kam bu okuduklarını tekrarlayamaz, çünkü kam dualarını istiğrak (trans) halinde irticalen söyler ve unutur." ..Balasagunlu Yusuf Hacip 'Kutadgu Bilig'de kamları otaçılar (tabibler) ile bir tutmuş; kamların insan topluluğu için yararlı kişiler olduğuna işaret etmiştir. Kerek tut otaçı, kerek kam Ölügligke her giz asıg kılmaz em" (Gerek hekim, tabib tut, gerek kam tut; Eceli gelene ilaç fayda vermez.) Bir başka sözü de şöyle söylüyor: "Kamug igke ot ol emi belgülüg Ol ig emlegüçi kam belgülüg" (Her derdin belli ilacı, tedavi edecek kamı bulunur.) ..Kanaati temsil eden Odgurmış adlı zahid, hakana nasihat verirken "bazı insanlar yoksul; bazı insanlar da kaygı ile yıpranmışlardır. Bunların ilacı, dertlerine derman sendedir. Bunları tedavi et, bunların Kam'ı ol" diyor ki dikkate değer. "Seningde turur kör bularnıng emi Otagıl daru birle bolgıl kamı." ..İslamlaşmaya başlayan kamların dualarına Peygamber'in, meleklerin, evliyanın ve şeyhlerin adları girmeye başlamıştır. Doğu Türkistan Türkleri, Yakutlar gibi, erkek şamana "oyun" derler. Kırgız-Kazaklar'da şaman yerini tutan ve onun ödevlerini uygulayan kişiye "Baksı" ya da "Bahşı" denir. ..Baksı veya Kam adı verilen bu Asya Türk tedavicileri, tedavi seansı sırasında kutsal saydıkları müzik aletlerine özel önem verirlerdi. Bunlar içinde kopuz kelimesiyle ifade edilen, yay,ağız ve parmakla çalınan aletlerin manevi ve terapatik bağlantıları vardı. Kazakistan'ın Almatı kentinde tanıştığımız bir kopuzcu olan Simetay'ın aktardığı bilgiler önem taşımaktadır: " Kopuz Dede Korkut'un sazıdır ve yayla çalınır. Baş kısımdaki tellerin bağlandığı ses burgularından birisi güneşi diğeri ayı temsil eder. Gövdede telleri taşıyan köprü kısmının altı yeri, üstü de göğü temsil etmektedir. Ses yayın sürtünmesi ile ikisinin arasından çıkar; bu ses ata ruhu ile bağlantı kurmaya yardımcı olur. ..Hakas, yani eski Kırgız Türklerinin yurdu, Kem ırmaklarının çevrelerinden başlar; ünlü Yenisey ırmağının başlangıçlarına kadar uzanır. Göktürk yazıtlarının Yenisey yazıtları adlı bölümü buradadır. Eski Türk sazlarının veya kopuzlarının en orijinal ve en eski şekli de buradan belgeleniyor. Vertkoy bu Hakas komıs veya kopuzunu şöyle tarif ediyor: ... Komis 2 veya 3 telli bir sazdır. Altay çevresinde, Tobşur denen saz ile Tuva'daki Topşulur adlı sazlarla aynı kökten gelir. Teknesi ve sapı aynı kütükten çıkarılır. Alt kısmı koyun veya geyik boynuzu ile kaplanır. Telleri at kılı veya koyun barsağı ile yapılır. İki telinden biri ak diğeri kara idi. 70-80 santim kadar uzunluğu vardır. Yazarın şu tespitleri önem taşımaktadır: " ... adı geçen bu musiki aleti önce deri ile kaplanıyor; derinin üzeri de geyik boynuzları ile perçinleniyordu; boğuk ve iniltili ses sihir dolu olarak böyle bir tekneden çıkıyor ve çevreye yayılıyordu.... Müzik, yalnızca zevk, neşe, aşk, hüzün ve eğlence katkısı değildir. Devlet, millet birliğini oluşturan; savaşta orduya duygu veren, yürüyüş ve hareketini düzenleyen de, ses ve ritimdir. Müzik ve kopuz veya saz, tedavi eden, ruhları dinlendiren, iradelere güç etkisi veren, aynı zamanda toplulukta birlik yaratan sosyal aletlerdi. 1.Velilik ve ululuk sembolü idi. Dede Korkut'ta görüldüğü gibi. 2. Gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyen bir sembol idi. 3. Ulularla haberleşme; medet ve yardım isteme sesiydi. 4. Kopuzla övülen yiğitlere güç veren, boğaları ve buğraları yenmelerine imkan veren ilahi bir sesti. Kanturalı hikayesinde olduğu gibi. 5. Topluluğa haber veren, halkı uyaran kutlu ses de kopuzun kutlu sesidir. Beyrek'in yurduna dönüşünde, atını verip bir kopuz alması gibi... 6. İyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan kutlu ses de kopuzun sesidir "... yarı müslüman, bahşı adlı kopuzcular, sihir, fal, tedavi, iyi ruhları çağırma, kötü ruhları kovma törenlerinde yalnız kopuz kullanıyorlardı." ..M.Ö. II. bin ve III. bin yıllarında Doğu Türkistan'daki Kalıntılarda flüt görülmekte. Özbekistan'ın orta bölgesinde bulunmuş, M.Ö. I. yüzyıla ve M.S. I. yüzyıla ait heykelciklerin elinde çalgı vardır. Fergana vadisi bölgesinde ise zurna çok sıkça kullanılmıştır. Tambur , Dutar, Çapraz Flüt, Balaban, Dombra topluluklarda en çok kullanılan enstrümanlardandır. "... Baksa, çok eski şamanların zamanımıza kadar gelen örneklerinden biridir. Hastalıklarda, yardımcı olmak için çağrılırlardı. Baksa'ların, şamanların davulu yerine iki telli bir kemençeleri vardır. Kenarları zillerle ve ses veren maden parçaları ile süslenmiştir. Buna kobus derler. Bir de asa taşırlardı. Değnek şeklindeki bu asanın başında da bir çıngırak ve maden parçaları vardı...."Kazak ve Kırgızların inanışına göre, Korkut Ata en büyük velilerden sayılır. Kazakların kopuz ve tombure, dombra gibi sazlarını icat eden de yine Korkut Ata idi. Do- Re- Mi- Fa- Sol- La- Si- Do 1 1 ½ 1 1 1 ½ Majör gamı örneği La- Si- Do- Re- Mi- Fa- Sol- La 1 ½ 1 1 ½ 1 1 Minör gamı örneği bir çok değişik pentatonik gamlar dünyanın bir çok yerinde tespit edilmiştir. Sol- La- Si- Re- Mi- Sol - 1 1 1½ 1 1½ Majör Pentatonik Örnek Sol- Si(b)- Do- Re- Fa- Sol 1½ 1 1 1½ 1 Minör Pentatonik Örnek ..Japon Müziğinde pentatonik melodiler çok fazla bulunmakta olup.Japon müzikologlar bu pentatonik dizilere 'minyo', 'gagakulitsu', 'riyuku', 'miyakobuşi' gibi adlar vermişlerdir. .Kazak Türkleri'nin tedavi seanslarında, dombra ve kılkopuz eşliğinde söyledikleri melodik sözler ve Kazan Türkleri geleneğinde halen örnekleri bulunabilen Ural tedavicilerinin dombra, koray ve ağız kopuzu (gubuz) ile söyledikleri şarkı ve dualar tamamen pentatonik özellikler göstermektedir. Kazak, Kırgız, Altay, Ural, Tuva, Hakas, Saha, Karaçay , Çuvaş vb. Türk topluluklarının bugüne kadar gelmiş ve halk içinden derlenmiş, notaya alınıp kaydedişmiş pek çok pentatonik şarkı, dua, melodi, küy (enstrümantal olarak icra edilen ve bir konuyu dile getiren müzikal eser. Örnek: "Nazlı Hanımın yürüyüşü") vardır Pentatonik müzik formunun eski Türklerin tedavisinde temel elemanlardan birisi olduğu bilgisiyle bu tonal özellikleri incelemek yerinde olacaktır: .."Pentatonik müzik tarihten önceki çağlardan kalmadır ve bir Asya malıdır. Alman müzikolog Kurt Sachs: Ezcümle pentatonizm bir yandan şimal kenarında-İskoçya'da, Laponlar arasında- bir yandan da cenupta, Macaristan'da, Gregua tegannisinde, eskilerin musikisinde ve hatta İspanya'da bulunuyor. Bu halde Pentatonizm (major) ve (minör) makamlarından daha eski olmak lazımdır. "Dava şudur: ortada bir 'pentatonik çatı' hakikati var; en eski ve Asyai olan öz budur. A) Aslında heptatonik iken bu pentatonik çatı ananesine göre sadeleştirilmiş ezgileri bulmak, B) ve aslında öz pentatonik iken süs notları, geçici notlar veya çarpmalar gibi yarım-tonlarla heptatonik bir renk almış (fakat çatı notlarının dizisi gene pentatonik kalan) ağızları meydana koymak ayrı ayrı çalışma mevzularıdır; bu yollarda bulunacak örnekler, öz pentatonik ( pentatonik anhemitonik) tiplerinin kadrosunu genişletmeye yararlar..." "... Değerli kompozitör Bela Bartok'un bir iki umumi incelemesini okumakla iktifa edelim: Eski çığırdaki Macar ezgilerinin arkaik boyası ve parlando-rubato ritmi bize, bu ezgilerin köylü sınıfı arasında saklı kalmış yaşlı bir musiki kültürünün bakiyelerini temsil ettikleri ihtimalini düşündürüyor. Eskilik taşıyan karakterleri, en başta pentatonik bir dizi olan şu en kuvvetli ses dizisinden ileri gelir: Sol, Si bemol, Do, Re, Fa, Sol..... Pentatonik dizi sistemleri daha ziyade ilk Macarların Asya'dan getirmiş oldukları yaşlı bir musiki kültürü ile karşı karşıya bulunduğumuz sanısını verir: Çeremislerin, Tatarların ve Kırgızların pentatonik musikileri ile doğrudan doğruya ilişikli bulunması muhtemel bir musiki....." ..Fransız yazar M.H.Prunieres, müzikolog Dr. R. Lachmann,Prof. Hornbestel, Fransız M. Alexis Chottin Afrika'daki Berberi ve Tuareg musikilerini incelemişler ve Türkistan pentatoniklerinin temiz ve net örneklerini gözlemlemişler ve Afrika- Orta Asya müzikal bağlantılarına işaret etmişlerdir. ..1979 yılı Kasım ayında Londra'da bulunan Nordoff-Robbins müzik terapi enstitüsünü ziyaret etmiştim. Meşhur keman virtüözü Y. Menuhin'in yöneticisi olduğu bu enstitünün ikinci başkanı Juliette Alvin'le görüşmüş ve otistik çocukların müzikle tedavi seanslarını izlemiştim. Bu seanslarda piyano ve ritim sazlar eşliğinde pentatonik melodilerle terapi icra ediliyordu. Sayın J. Alvin pentatonik müzik icraatının çocuklarda kendine güven ve kararlılık duygusu oluşturduğunu ve bu duygularla otizmin tedavi edildiğini bana açıklamıştı. Benim gözlemlerim de bu teoriyi doğrular biçimde idi. ..Avrupa'nın pek çok ülkesinde " WALDORFSCHULE" adı altında Rudolf Steiner adındaki Antroposophi biliminin kurucusunun eğitimini sürdüren okullar bulunmaktadır. Sanat ile eğitimi ön planda tutan bu okullarda müzik, en önemli eğitim konusu olarak ele alınmakta ve özel olarak yapılmakta olan 'arp' ve 'flütler' ile pentatonik müzik eğitimi verilmektedir. Modern caz müziğindeki improvizasyon kolaylığı ve sezgi bağlantısının gerisinde pentatonik gamlardan yararlanılması bulunmaktadır. Günümüz caz ustalarından Amerikalı tanınmış virtüöz piyanist Keith Jarret. Şöhretini cazda kullandığı pentatonik skalalara borçludur. ..Dünyanın bir çok bölgesinde (Orta Asya; Ural, Başkurt, Kırgız, Kazak, Sibirya, Tuva, Hakas, Saha, Altay,Anadolu, Çuvaş, Çin, Japon, Endonezya, Hindistan, Afrika, İskoçya, Kuzey,Orta ve Güney Amerika ve Eskimo) pentatonik müzik örnekleri çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır. Bu amaçlar içinde trans ve tedavi konuları özellik taşımakta ve önemli sayılmaktadır. Pentatonik melodilerin uygun bir konsantrasyon durumunda iç duygulardan üretilip kolayca şuur vasatına ulaştığı ve improvizasyon şeklinde sonsuz denecek kadar velud varyantlara ulaştığı bilinmektedir. ..Asya Baksı'ları ve Kam'ları bazen günlerce süren ayinlerinde pentatonik melodileri irticalen icra edip trans haline girebilmektedirler. Bu konuda yazılı bir belgeyi aynen aktarmakta fayda görüyorum: "Sıtma ve Şamanizm:Burada ben müthiş bir sıtmaya tutulmuştum. Bu bende Buhara'dan beri vardı. Hükümet azasından Abdülhamit Arifov kinin getirmişti. O da kulaklarıma kötü tesir ediyordu. Bir gün dediler ki yakında aq-car ismindeki köyde çok tecrübeli bir baksı yani şaman var. Ona tedavi ettirelim. Ben de çarnaçar razı oldum. Bahşıya haber verdiler köyüne gittik. Meğerki bunlar Karlıklar'danmış; o bir gün hazırlığını görecekmiş. İkinci gün akşamı gittik. .. Bir Özbek çadırı içinde büyük bir ateş yakılmıştı. Kapkara sakallı 40 yaşlarında görünen sağlam yapılı Baksı normal bir insan sıfatıyla çay içip konuştuktan sonra arkadaşlarıyla bir daire yaptı. Elinde düngür denilen davulu çalarak şamani şarkılarını söyleyip dönmeye başladı. Başkaları da dönüyorlardı. Bu merasim uzun sürünce Baksı Bana geldi. Sen bize inanmıyorsun; ruhlar gelmiyor,okumayı tatil edelim dedi. Ben de aman tatil etme, ben inanırım dedim. Yine bir müddet döndüler, çaldılar şarkı söylediler. Nihayet bunlardan biri vecde geldi. Ağzından beyaz köpükler çıktı ve kendini kaybetti. Onu bir kenara çıkarıp yatırdılar, böylece birkaç kişi vecde geldikten sonra nihayet Baksı'nın kendisi de vecde geldi. Orada hazır bir demir kürek vardı. Onu yanan ateşe koymuşlardı. Bir ağaç sap sokarak Baksı küreği kaldırdı. Ağaç saplar yanmaya başladı. Ağzına su atıp küreğe püskürttü. Ateşten sıçrayan su tanecikleri yüzüme geliyor ve beni yakıyordu. Kokma korkma iyidir dediler. ..Nihayet o Baksı ateşte yanan bu demir küreği dişleriyle ağzına aldı. Birkaç defa etrafımda bu şekilde dolaştı ve tekrar ateşe attı. Bu arada Baksı'ya her taraftan sualler soruluyordu. Benim iyi olacağımı söyledi. Emir'in muvaffak olup olmayacağını sordular. Nihayet o kendine geldi; bana da artık iyileşeceksin ilaç filan almayın dedi. Ağzına yanmış küreği aldığı halde siyah bıyıkları yanmamıştı. Ateşin sahte olmadığını da sıçrayıp yüzüme kadar gelen su damlacıklarından biliyorum. İşte bu suretle hayatımda ilk defa olarak hakiki bir şaman ayini görmüş oldum; gerçi küçüklüğümde de böyle bir hastalığımı bizde 'Bağucu' denilen Baksı tedavi etmişti. Bundan sonra kinin almadım ve sıtmayı da hissetmedim. Bu zat dolandırıcı olmayıp hakiki Baksı sayılıyormuş. Hiçbir ücret veya hediye kabul etmedi. Bu şaman ayinlerini yaptırmam burada yaşayan Özbeklerin bana karşı münasebetlerinde daha samimi olmalarına sebep oldu. Bu muhitte Özbekler bana çok hürmet ederler ve molla diye konuşurlardı. Cebbar Bek bir gün Özbek eşrafından 40'a yakın zevatı beni tanıtmak üzere çağırmıştı. Bunlar emir taraftarı değillerdi. Onlarla çok güzel sohbetler yaptık. Böylece Cebbar'ın yanında bir aydan fazla zaman kaldım." Türk müzik terapi geleneğinin temel malzemesi olan melodik yapının pentatonik özellikler göstermesi konusunda şu tespitler önem taşımaktadır. " Pentatonizmin eskiliği: Gerek Firikya pentatonikleri hakkındaki Grek notlarının, ve gerek Macarların Asya'dan getirdikleri ezgilerin ana çatısının gene o olması keyfiyeti, pentatoniğin Asyai eskiliğini belirtmeye yetecek ilk deliller gibi sayılır. Fakat gelecek kitapta, bir takım Leh, İskandinav, İskoç ve İrlanda şarkılarında ve Afrikanın Berberi müziklerinde de pentatonizmin şümullü yeri bulunduğunu görünce, onun 'eskiliği' maddesinden başka en uzak göçlerle olan ilişiği meselesi üzerinde de düşünmek gerekli olduğuna inanacağız. İşte böylece, Türk halk musikisinin en eski tonal tipinin "pentatonik çığır" olduğu anlaşılmış oluyor, çeşitlerini mukayeseli bir şekilde belirtmek işi Türk müzikolojisinin başlıca endişelerinden olmaktadır." Günümüzde eski Baksı'ların trans, dans, kopuz, dombra, davul birlikteliği ile örülen tedavi seansları, Kazakistan,Altay, Saha, Kırgızistan Tuva, Ural bölgelerinde hala yaşamaktadır. Karacorga adı verilen eski Baksı dansı, tarafımızdan aktif müzik terapinin yaşayan en eski örneği olarak dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan 11 merkez ( Madrid, Barselona, Zürich, Viyana, Rosenau, Berlin, Mannheim, Freiburg, Almatı, Bişkek, İstanbul) ve 6 okul (Rosenau, Zürich, Berlin, Mannheim, Madrid, Barselona) faaliyeti kapsamında hem eğitim için hem de çeşitli hasta gruplarının tedavisi için kullanılmaktadır ve öğretilmektedir. Münih Yüksek Müzik Akademisi (Hochschule für müsic), Rosenau müzik terapi enstitüsü ve Marmara Üniversitesi eğitim öğretim kooperasyonu bünyesinde, akademik müzik terapi eğitiminde eski Türklerin müzik ve dans terapi geleneği öğrencilere tarafımızdan öğretilmektedir. Dünyaca tanınan kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz ölüm korkusu yüzünden kalp ameliyatlarında ölüm vakalarının çokluğunu belirtirken, eski Türklerin müzik terapi uygulamalarının örnek melodik icra şekillerini içeren ve tarafımızdan hazırlanan müzik terapi CD'lerinin dinletilmesiyle ölüm vakalarının azaldığını ve tedavide başarı sağlandığını kendi kitabında tarafımıza ayırdığı sayfalarında yazarak belirtmektedir ..Günümüzde hala yaşayan ve çok eski zamanlardan beri Türk kültüründe özenle yaşatılan bir örnek, Kazak, Kırgız, ve Altay Türklerinde 'Baksı Dansı', 'Karacorga' veya 'Baksı tedavi seansı' olarak bilinen bir müzik - movement terapi şeklidir. Bu seansı yöneten Baksı (görücü, gören, bakan) Ata ruhunun seçtiği ve görevlendirdiği bir kişi olarak toplumca kabul edilmiş, terapi seanslarındaki isabetli uygulamaları sebebiyle kendisine saygı duyulan bir kimsedir. Baksı önce dua ile 'Ata-ruhu'na iltica eder ve yavaş yavaş ilk bağlantıyı kurduğu yerden ayağa kalkarken spiral şeklindeki el-kol hareketleriyle spiritüel enerjiye konsantre olup, o enerjinin kollarında oluşmasına çalışır. Bu sırada Dombra , Kılkopuz, Şangobız, adlı enstrümanlar ve su sesi ile müzisyenler kendisine eşlik eder. ..İkinci safhada adı geçen enerji omuzlara yöneltilir ve omuz hareketleri ile birlikte ritim ve melodi değişir. Fizik bedendeki son durak olan baş hareketi başladığında müzisyenler ritmi ve melodiyi uygun şekilde icra ederler. Sonraki bölüm seansın en önemli yeri olup; Baksı, bu bölümde serbest ritim ve melodi ile sezgilerine yönelir ve improvize ( içine doğduğu gibi ) dans ile trans (vecd, istiğrak, duyguların yücelmesi) haline girer. Trans sırasında hasta için neler yapılması gerektiğine ait bilgileri, sezgileri ile algılar ve uygular. Bu bölüm sonsuzluk ve ölümsüzlük, değişmeyen bilgi ile bir olma bölümü olarak tarif edilir. Daha sonra dönüş başlar, baş, omuz ve kol hareketleri sıra ile uygulanıp yer bağlantısı sonucu oturularak seansa son verilir. Seansın süresini genellikle Baksı tayin eder. ..Yard. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç ve Teo. Psk. Gerhard Kadir Tuçek (Avusturya Doğu Müzik Terapisi Okulu Müdürü) tarafından geliştirilen ve Avrupa'da bir çok hastane ve tedavi merkezlerinde uygulanan aktif müzik terapi seansı: Bu uygulamada ana düşünce; unutulmuş duyguları yeniden uyarmak ve yeni duygular üreterek kişinin içinde bulunduğu hali değiştirmek ve sağlıklı yaşama şartlarına adaptasyonu sağlamaktır. Bu amaçla, uygun hareketlerle, tabiatta bozulmadan devam eden uyuma ve dengeye ulaşma faaliyeti olarak tarif edilebilecek olan seans; pentatonik ve yarı pentatonik ve otantik olarak yaşayan Türk musikisi repertuarı ile, tabii, otantik enstrümanların icrası beraberliğinde yürütülmektedir. Otistik, nevrotik, pasif, korkak, çekingen, sıkıntılı kişiler ile spastik, özürlü kişilerde hem duyguların değişmesi şeklinde hem de egzersiz vasıtası ile hareket kabiliyetinin gelişmesi yönünde olumlu terapi etkileri bu seans ile sağlanabilmektedir. ..Hakas, yani eski Kırgız Türklerinin yurdu, Kem ırmaklarının çevrelerinden başlar; ünlü Yenisey ırmağının başlangıçlarına kadar uzanır. Göktürk yazıtlarının Yenisey yazıtları adlı bölümü buradadır. Eski Türk sazlarının veya kopuzlarının en orijinal ve en eski şekli de buradan belgeleniyor. Vertkoy bu Hakas komıs veya kopuzunu şöyle tarif ediyor: ... Komis 2 veya 3 telli bir sazdır. Altay çevresinde, Tobşur denen saz ile Tuva'daki Topşulur adlı sazlarla aynı kökten gelir. Teknesi ve sapı aynı kütükten çıkarılır. Alt kısmı koyun veya geyik boynuzu ile kaplanır. Telleri at kılı veya koyun barsağı ile yapılır. İki telinden biri ak diğeri kara idi. 70-80 santim kadar uzunluğu vardır. ...SEANSIN UYGULANMASI: 1. 1. hareket el, göz ve kalp arasında denge sağlamak ve elleri tanımak ( Beyindeki nöronların en çoğu eller ile dile ayrılmıştır.) 2. Hareket kolların dıştan içe daire çizmesi şeklinde olup; tarifi, dış tesir ve uyarılardan uzaklaşıp, bize bahşedilen gerçek değerlere ve kendi özümüze yönelmek. Sağlık için, birlik ve bütünlük duygularına ulaşmak için iç konsantrasyon. 3. Hareket kolların dıştan içe geniş kavis çizerek, yere paralel hareketi. Kavuşma, yol ve mesafe kat etme, ulaşma, yüzme, uçma, koşma gibi tabii hareketlerle rezonans çalışması. 4. Hareket stres ve fizik-enerji blok merkezleri olarak bilinen omuzları ve sırt-göğüs kas ve kemiklerini çalıştıran bir hareket. Eller belde sabit tutularak iki omzun da öne arkaya ve sağa-sola hareketi esas alınır.(Baksı dansı örneği). 5. Hareket eller belde olmak üzere başın öne-arkaya ve yanlara hareketidir. Özellikle ense ve boyun kasları ile beyne giden sinir ve damarlar için geliştirici ve yol açıcı egzersiz olarak tarif edilir.(Baksı dansı örneği). 6. Hareket seans boyunca öğrenilen hareketlerin tabiat hareketlerindeki uyum ve denge düşünülerek zorlama olmadan - içe doğacak ve derinden hissedilecek şekilde icraatı. (Kuş uçuşu, at koşuşu, su akışı, rüzgar esişi vb. gibi). Bu seans sonunda ayağa kalkılır ve bütün vücut hareket eder, yavaş yavaş ağırlaşarak seans biter. Türk tarihi ve kültüründe önemli bir yeri olan müzik, dans ve bunlarla yapılan tedavi konusunda; pentatonik müzik formu ve Baksı-Kam tedavi geleneğinin yanısıra olgunlaşıp yerleşen 'makam müziği ile tedavi' günümüz tıbbında yeniden güncelleşmiş bulunmaktadır. Bin yıldan daha önceki zamanlarda Orta Asya'da; Horasan ve Uygur bölgelerinde gelişerek yayılan makam musikisi hakkında Farabi,İbn-i Sina, Ebu Bekir Razi, Hasan Şuri, Hekimbaşı Gevrekzade Hafız Hasan Efendi, Haşim Bey eserler yazmışlar ve makamların duygular ve organlarla ilişkilerini tasniflerle belirtmişlerdir. Pentatonik müzik Türk illerinde gelişmeye devam ederken, yedili sistem olan ve bir tam sesin dokuz komadan oluşması esasına dayalı makam sistemi, takriben dört yüzü geçen makam zenginliği ile kültür ve sanatımıza büyük katkıda bulunmuştur. .PASİF ( RECEPTİV) TERAPİ M.S. 834-932 yıllarında yaşamış olan müslüman Türk bilginlerinden Ebu Bekir Razi, melankoliklerin tedavisi üzerine yazdığı bir eserinde şöyle diyor: " ... melankolik hasta kesinlikle meşguliyetle tedavi edilmelidir. ... melankolik hasta balık tutma veya avlanma gibi eğlenceli işlerden biri ile uğraşmalıdır. Mümkünse çeşitli oyunlara alıştırılmalıdır; huyunu, ahlakını, davranışlarını beğendiği ve sevdiği kimse ile buluşup görüşmeli özellikle güzel sesle okunan şarkılar dinlemelidir." Büyük Türk Bilgini Farabi (870-950) makamların ruha etkisini şöyle sınıflandırır: o Rast makamı: İnsana sefa (neşe, huzur) verir. o Rehavi makamı: İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir. o Küçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir. o Büzürk makamı: İnsana havf (korku) verir. o İsfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti ve güven hissi verir. o Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir. o Uşşak makamı: İnsana gülme 'dilhek' verir. o Zirgüle makamı: İnsana uyku 'nevm' verir. o Saba makamı: İnasana şecaat (cesaret, kuvvet) verir. o Puselik makamı: İnsana kuvvet verir. o Hüseyni makamı: İnsana sulh ( sükunet, rahatlık) verir. o Hicaz makamı: İnsana tevazu (alçak gönüllülük ) verir. Büyük islam bilgin ve filozoflarından İbn-i Sina ( 980-1037), musikinin tıpta oynadığı rolü şöyle tanımlamaktadır: " ...tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek , onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir..." İbn-i Sina, Farabi'nin eserlerinden çok yaralandığını ve hatta musikiyi de ondan öğrenerek Tıp mesleğinde tatbike koyduğunu söylemektedir. Arapça yazdığı Kitap'ün necat ve Kitab'ün Şife'deki12 fasıl tamamen musikiye ayrılmış olduğundan, bu kısım Baron Rodolph Dearlangar tarafından Fransızca olarak 'La musique Arap' adıyla yayınlanmıştır. Eski Türk hekimlerinden Şuuri'nin 'Tadil-i Emzice' adlı eserinde müzik ile tedavi hakkında geniş bilgi vardır. Şuuri, 'Tadil-i Emzice'de belirli makamların günün belirli zamanlarında etkili olduğunu belirtmektedir. Ona göre: o Rast ve Rehavi makamları: Seher zamanları etkilidir. o Hüseyni makamı: Sabahleyin etkilidir. o Irak makamı: Kuşlukta etkilidir. o Nihavend makamı: Öğleyin etkilidir. o Hicaz makamı: İki ezan arası etkilidir. o Buselik makamı: İkindi zamanı etkilidir. o Uşşak makamı: Gün batarken etkilidir. o Zengüle makamı: Gurubdan sonra etkilidir. o Muhalif makamları: Yatsıdan sonra etkilidir. o Rast makamı: Gece yarısı etkilidir. o Zirefkend makamı: Gece yarısından sonra etkilidir. Şuuri'ye göre musikinin meclis adamlarına olan etkileri de birbirlerinden farklıdır. o Ulema ( Alimler ) Meclisine: Rast ve Tevabii makamları o Ümera ( Emirler ) Meclisine: Isfahan ve Tevabii makamları o Dervişler Meclisine: Hicaz ve Tevabii makamları o Sufiler Meclisine: Rehavi ve Tevabii makamları etkilidir. ..Günümüzden 900 sene önce Selçuklu Sultanı Nureddin Zengi tarafından Şam'da yaptırılan Nureddin Hastanesi'nde musiki makamları tedavi amacıyla kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde Amasya, Sivas, Kayseri, Manisa, Bursa, İstanbul (Fatih Külliyesi) ve Edirne şifahanelerinde musiki ile tedavi uygulanmıştır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde şöyle yazılıdır: " Merhum ve mağfur Bayezid Veli ... Vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def'i sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulam tahsis etmiştir ki, üçü hanende biri neyzen, biri kemani, biri musikari, biri santuri, biri udi olup, haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı verirler..." ..Anlaşıldığına göre, Horasan kaynaklı Türk Sanat musikisi ve Horasan-Anadolu musiki makamlarımızın olgunluğu ile gelişen pasif-receptiv müzik terapi geleneği icrası sırasında hastalar rahat bir şekilde oturarak veya uzanarak dinlenme halinde idiler. Bu tedavi şeklinde amaç, hastaların emosyonel durumlarını değiştirerek onları rahatlatmak ve kendine güvenlerini kazanmalarına yardımcı olma idi. ..Günümüzde tarafımızdan uygulanan teknikte bu esaslara sadık kalınmıştır. Hasta istirahat pozisyonunu alır, bir seans süresince geniş ve rahatlatıcı bir ritim ve su sesi eşliğinde, Ney, Rebab, Çeng, Ud, Dombra ve Rübab ile emprovize (ritimli taksim) yapılır ve uygun makamlar üzerinde çalışılır. Bu şekilde bir icra sırasında, otizm'den ve psikolojik çocuk hastalıklarından Geriatri'ye kadar çeşitli psikolojik ve fizik hastalıklarda olumlu değişmeler ve iyileşmeler gözlenmektedir. Bu konuda Dr. L. Gutjahr ve Prof. V. Mechleid tarafından EEG ölçümleri yapılmış ve en az 1000 yıllık bu gelenek bugünün labarotuvarında doğrulanmıştır. 400'den fazla olduğu bilinen bu makamlardan önemli olan 10-15 tanesi üzerinde uygulamalardan sonra tedavide kullanılacak kaset ve CD'ler tarafımızdan vücuda getirilmiştir. ..Viyana'da Meidling Rehabilitasyon Merkezi'nde komada bulunan hastalara Türk musikisi makamları dinletilerek terapi uygulamaları yapılmakta olup, beyinde alfa ve teta dalgalarının değiştiği tespit edilmiştir ve bir çok hastanın müzik terapi seansları ile komadan çıktıkları gözlenmiştir.Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-75162690467228863672008-07-16T09:16:00.000-07:002008-07-16T09:26:56.067-07:00Müzikal Anadolu Tarihi<strong>Müzikal Anadolu Tarihi :</strong><br /><br /><span style="font-family:lucida grande;">Dünya ve değişik iklimlerin müziğine ilgi duyuyorsanız, mutlaka tanışmanız gereken müzik coğrafyalarından birini "Anadolu"nun oluşturduğunu söylememiz mümkündür. "Küçük Asya" olarak da adlandırılan Anadolu, yeryüzünde, insanoğlunun yarattığı sayısız kültürlerin arasında, bütün ihtişamı ve göz kamaştırıcılığıyla sizi de davet etmektedir "ses evreni"ne...Anadolu, Akdeniz havzasının doğusunda, dünyanın en görkemli uygarlıklarına sahne olmuş bir yarımadadır. Anadolu'nun sahip olduğu insanlık mirasının en önemli unsurlarından biri, yüzyılların birikimiyle oluşmuş, "halk müziği"dir. Bu müzik, dünyanın farklı etnik müzik türlerine benzer nitelikler taşısa da çalgıları, kullandığı ses sistemi, makamları, ölçü ve ritimleri, türleri, formları, icra özellikleri ve repertuarıyla, olağanüstü renklilikler taşır. </span><br /><span style="font-family:lucida grande;"></span><br /><span style="font-family:lucida grande;">Eldeki verilere göre, Anadolu müziğinin kökleri, tarih öncesi çağlara dek uzanmaktadır. Yapılan arkeolojik çalışmalar da göstermektedir ki, bugün Anadolu müziğinde icra edilen halk çalgılarının büyük bir bölümü, antik dönemlerden bu yana, Anadolu insanıyla adeta bütünleşmiştir. "Ses-söz-saz" birbirinden hiç ayrılmadığı gibi, çoğu kez bunlara, "dans" da eşlik etmiştir Anadolu müziğinde, bir sekizlide kullanılan ses sayısı 18'dir. Dolayısıyla bu müzikte mikrotonal olarak adlandırılan, yarım ses aralığından daha küçük ses aralıkları yer almaktadır. Bunlar ezgilerin oluşumunda, bağlı oldukları makamsal yapıya uygun olarak, karakteristik şekillerde kullanılırlar. Günümüze dek, Anadolu kökenli uygarlıkların adlarıyla anılan "mod"lar (frigyen, lidyen, iyoniyen gibi), makamsal müziklerin kökeni olması bakımından Anadolu'yu işaret etmektedir. Makamsal köklere sıkı bağlılık gösteren Anadolu müziğinde, antik dönemlerin modlarına benzeyen yapılar yanında, özel ses yapıları vardır. ..</span><br /><span style="font-family:lucida grande;"></span><br /><span style="font-family:lucida grande;">Anadolu müziği, metrik bakımdan da son derece zengin bileşimlere sahiptir. Bilinen 2-3-4-6-9-12 zamanlı ölçüler ve bunların senkoplu örneklerinin yanısıra; "aksak" olarak adlandırılan, 5-7-8-9-10-11-13-15 zamanlı ritmik yapılar, Anadolu müziği içinde bolca kullanılagelmiştir. Anadolu çalgıları; vurmalı, üflemeli ve telli çalgılar olarak karşımıza çıkar. Davul, zurna, kaval, kemençe, vb. gibi çalgılar, Anadolu'nun karakteristik halk çalgılarıdır. Anadolu'nun şüphesiz en yaygın olan ve en çok sevilen çalgısı, "saz" olarak adlandırılan ve geniş bir aile oluşturan, uzun saplı "halk lut"larıdır. Bu çalgıların günümüzdeki yaygın adı "bağlama"dır. Anadolu müziğinde karateristik özelliklerden bir diğerini de, "tavır" dediğimiz farklı, yerel ve bölgesel icra (performans) oluşturur. Kültürel ve etnik çeşitliliğin tipik yansımaları olarak değerlendirilen bu özellikler, Anadolu müziğinin heterojen yanını ortaya koyar. Zeybek, semah, halay, bar, horon, vb. gibi türler aynı zamanda birer halk dansıdır. ..Anadolu müziğinin sözlü ürünleri, "türkü" genel adı altında toplanırlar. Türküler, "kırık hava" denilen ve belirli ölçü sayılarıyla ifade edilebilen müziklerdir. Ancak bir de "uzunhava" denilen tür vardır ki, bunlar Anadolu müziğinin hüznünü yansıtırlar. Bir tür "porlando" söyleme tarzına sahip olan uzunhavalar, belirli melodik kalıplara bağlı olmaları yönüyle, improvizasyonlardan ayrılırlar. Anadolu müziği'nde, kullanılan çalgıların icralarından kaynaklanan, kuralsız çokseslilik örneklerine rastlanır. Bu çokseslilik örnekleri, başlıca; "dem tutma", "paralel aralık", "gerilme-çözülme" ilişkileri olarak karşımıza çıkmaktadır </span><br /><span style="font-family:lucida grande;"></span><br /><span style="font-family:lucida grande;"><strong>1. DEM TUTMA ..</strong></span><br /><span style="font-family:lucida grande;">Dem tutma, özü bakımından, ezgiye sürekli olarak bir "pedal sesi" eşliği sağlar. Çalınan ezginin makamsal özelliklerine bağlı olarak, "karar sesi" dediğimiz makamın temel sesi üzerinde yapılan dem tutma, en yaygın eşliği oluşturur. Ancak, uygulamada, çalgının özelliklerine göre, farklı aralıklarla da ezgiye dem tutulabilmektedir. ..Dem tutmanın karakteristik uygulamaları, bağlama ailesi çalgılarda, ezgiyi çalan tele, diğer tellerin eşliği ile sağlanır. Çalınan ezginin makamına bağlı olarak, üç tel sırasından biri, mutlaka, makamın karar sesine göre akortlanır. Örneğin, Orta Anadolu türkü ve özellikle de uzunhavalarının solo olarak çalınmasında, tanbura üzerindeki orta tel sırası, ezginin çalınacağı alt tel sırasının boşta verdiği sesin bir oktav altına akortlanır. Bu düzene "abdal düzeni" denilmektedir. Benzer olarak, sözgelimi orta telde "fa#-kararlı" bir ezgi çalınacağı zaman, üst tel sırası, bu sese göre akortlanarak, "misket" yada "karanfil düzeni" denilen düzen elde edilmektedir. Bu uygulamalar, "müstezad düzeni", "zeybek düzeni", "bağlama düzeni" vb., "geleneksel düzenler" dediğimiz zengin akort türlerinin gelişmesini sağlamıştır. Solo uygulamalara ek olarak, birden çok bağlamanın çalındığı durumlarda, yine en yaygın eşlik tarzının, ölçülü yada ölçüsüz ritmik figürlerle, ezgiye dem tutmak olduğunu söyleyebiliriz.Benzer özellikler, tar, kemane gibi diğer telli yada yaylı çalgılarda da görülebilmektedir. Dem tutma, üflemeli çalgılarda da karakteristik bir eşlik türüdür. Sözgelimi, iki zurnanın tipik performansı, birinin ezgiyi çalmasına, diğerinin dem tutarak eşlik etttiği durumdur. Çifte, tulum gibi çift borulu üflemelilerde de, borulardan biri, yalnızca dem vermeye yaramaktadır. Sözgelimi, iki zurnanın tipik performansı, birinin ezgiyi çalmasına, diğerinin dem tutarak eşlik etttiği durumdur. Çifte, tulum gibi çift borulu üflemelilerde de, borulardan biri, yalnızca dem vermeye yaramaktadır. </span><br /><span style="font-family:lucida grande;"></span><br /><span style="font-family:lucida grande;"><strong>2. PARALEL ARALIKLAR</strong> ..</span><br /><span style="font-family:lucida grande;">Paralel aralıklar, ezgiye, belirli bir ses aralığını koruyarak, blok eşlik sağlayan bir tekniktir. Çoğunlukla, birli, dörtlü, beşli ve sekizli aralıkları ile gerçekleştirilirler. a.Birli Aralığı : Birli aralığı ile paralel eşlik, aslında "ünison" eşlik durumudur. Bir vokale, herhangi bir eşlik çalgısıyla birebir eşlik etme, yada, benzer olarak, aynı anda birden çok enstrümanın aynı ezgiyi seslendirmesi durumu, bu kategoride değerlendirebilir. Ünison çalma dediğimiz durum sözkonusu olmaktadır. b.Dörtlü Aralığı : Paralel eşliğin, tipik aralıklarındandır. En karakteristik örneğini, ..Karadeniz kemençesi oluşturur. Kemençe, üç telli, uzun, ince ve dar gövdeli bir yaylı çalgıdır. Ezgi çalmaya yarayan sap kısmı son derece kısadır. Neredeyse avuç içi büyüklüğündeki bu alanda, genelde ses sahası dar ezgiler seslendirilebilmektedir. Teller, dörtlü aralıklarla akort edilir. Bir ezgi çalınırken, yayın aynı anda iki tele sürtülmesi ve bu sırada, iki tele aynı anda basmak nedeniyle, ezgi, paralel dörtlülerden oluşan ikisesli bir yapı kazanır. Bu eşlik tarzı, özellikle Karadeniz türkü ve oyun havalarında görülür. Dörtlü aralığının diğer önemli bir uygulaması, bağlama ailesinde görülür. Özellikle "bozuk düzeni" denilen akortta, üst ve orta teller dörtlü aralığına göre düzenlenmektedir ..Dolayısıyla, "boğma" denilen özel bir parmak tekniği sayesinde, iki telin aynı anda seslendirilmesi yoluyla, iki sesli bir ezgi elde etmek mümkün olmaktadır. ..Ayrıca, "kemençe düzeni" denilen bir başka geleneksel düzende de, alt tel sırasında bulunan çelik tellerden biri, boş telin alt dörtlüsüne akortlanarak, kemençedeki icra yansıtılmaya çalışılır. c. Beşli Aralığı : Tipik olarak, "bağlama düzeni"nde anlamını bulur. Bu düzende, alt ve orta teller, beşli aralığı ile akortlanmış olduklarından, iki tele aynı anda basma-vurma yoluyla, paralel beşli yürüyüşler elde edilmektedir. Zaman zaman "misket düzeni"nde de, aynı ilişki nedeniyle bu özellik görülmektedir. Ender olarak, kavalda, "horlatma" tekniği yoluyla, paralel beşliler duyurulabilmektedir. d. Sekizli Aralığı : En az "ünison" eşlik kadar yaygın olan tarzdır. Bağlama ailesinde, cura- tanbura-divan sazı üçlüsü, hep birer oktav aralıkla birbirlerinden ayrılırlar. Dolayısıyla aynı andaki icralarında, sürekli paralel oktav aralığı duyulur. Benzer durum, solo bağlama yada tanburada, tel sıralarından herbirine takılabilen "bam teli" için de geçerlidir. Çünkü bam telleri, çelik tellerin bir oktav altına akort edilirler. Kavaldaki "horlatma" tekniği de zaman zaman sekizli aralığının duyurulmasını sağlar. Ayrıca, mey, kaval ve zurna çalgılarında da, "cura" (küçük anlamında) boyları ile "kaba" (büyük anlamında) boylar arasında, oktav ilişkisi korunmaktadır. </span><br /><span style="font-family:lucida grande;"></span><br /><span style="font-family:lucida grande;"><strong>3. GERİLME - ÇÖZÜLME YAPILARI</strong> ..Armoninin, temel konularından olan "gerilme-çözülme" yapıları, dizi derecelerine yüklenen fonksiyonların bir sonucudur. Aslında makamsal müziklerde de, "kadans" (bitiş) ifadesi, makam seslerinin, karar sesi ile kurduğu ilişki ile şekillenebilmektedir. Anadolu müziğinde, kararın üçüncü-altıncı aralıkları ile, ikinci-yedinci aralıkları arasında böyle bir "gerilme-çözülme" ilişkisi bulunmaktadır. En güçlü ifade, "III"ten "I"e ilişkisinde ortaya çıkmaktadır. Bu ilişkiyi tipik olarak gözlemleyebildiğimiz alan, özellikle "bağlama" ve "bozuk" düzenlerinde, "ozan-aşık" geleneğine bağlı icralardır.Karara gidişte üçüncü dereceye yapılan vurgu ve ayrıca karakteristik karar figürleri, bu "gerilme-çözülme" yapılarını tanımamıza olanak sağlamaktadır. Bu icranın tipik karar figürü, ezgisel olarak VI-VII-I şeklindeki ilerleyiştir. Bu dereceler, bozuk düzeninde, kararın altındaki seslerden çalınırken, bağlama düzeninde, kararın üstünden çalınmaktadır. Bu sırada, yedinci derecenin de boş tellerde tınlatılmasıyla, ilginç bir gerilme-çözülme ilişkisi sağlanmaktadır. Bağlama düzeninde "büyük yedili" aralığının "beşli"ye; bozuk düzeninde ise, "küçük ikili" aralığının "dörtlü"ye çözülmesi durumu, Anadolu müziği adına önemli verilerdir.</span>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6262166170047904402.post-64119665885741031802008-07-16T09:10:00.000-07:002008-07-16T09:14:26.356-07:00Çağdaş Çoksesli Türk Müziği<div align="left"> <span style="font-size:180%;"><span style="color:#ff0000;">ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZİĞİ<br /></span> <span style="color:#00cccc;">TÜRK BEŞLERİ</span><br /></span><strong>Cemal Reşit Rey<br />Ulvi Cemal Erkin<br />Hasan Ferit Anlar<br />Ahmet Adnan Saygun<br />Necil Kazım Akses </strong></div><div align="left"><br /> Çok sesli müzik eğitimi, senfonik orkestra, müzikli sahne oyunları, gerçi Atatürk zamanından önce yurdumuza gelmiştir. Ama çok gelişmiş bir Musıki kültürünün temel birikimleri olan bu kuruluşlar, asıl Atatürk zamanında ve onun kişisel ilgisi ve direktifleriyle kurumlaşmış, Cumhuriyet Türkiye’si kültürünü belirleyen elemanların başında yer almışlardır. Latin harflerini kabulü ve Türkçe’nin sadeleşmesi esasına dayanan dil devriminin yanı sıra; Atatürk dönemi kültür değişmelerinin en önemlisi bir bakıma da en verimlisi Musıki alanında gerçekleştirilmiştir. Türk Beşleri’nden bahsetmeden ve bu büyük olayı ana hatları içinde göstermeden önce, Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanı sırasındaki Musıki kurumlarını kısaca gözden geçirmek gerekir. </div><div align="left"> </div><div align="left"><br /><strong>ATATÜRK DÖNEMİ MUSIKİ DEVRİMİ</strong> </div><div align="left"><br /> Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye’de iki önemli musiki kurumu bulunmaktaydı. Muzıkay-ı Hümayun ve Darülelhan… Her ikisi de İstanbul’daydı.<br />Muzikay-ı Hümayun 1828 yılında 2. Mahmud tarafından kurulmuştu. 1826’da Yeniçeri teşkilatının kaldırılışı ile birlikte, buna bağlı Mehterhane de lağvedilip, yerine Avrupa askeri bandolarına benzeyen bir müzik teşkilatı kurulmuş, başına İtalya’dan ünlü opera bestecisi Gaetano Donizetti’nin kardeşi, Guiseppe Donizetti getirilmişti. Çok sesli müziğin devlet eliyle ülkemizde ilk kurumlaşması böyle olmuştu.<br />Cumhuriyetin ilanı sırasındaki Muzıkay-ı Hümayunun başında, Osman Zeki Bey bulunmaktaydı. Osman Zeki Bey, şefliğini yaptığı Saray Orkestrasıyla, 1. Dünya Savaşı sırasında, müttefikimiz olan ülkelerde, senfonik konserler vermişti.<br />Darülelhan ise bir musiki eğitim kurumu idi. 1916 yılında Maarif Encümenine bağlı olarak kurulmuştu. Burada Türk ve Batı musikisi eğitimleri birlikte sürdürülmekteydi.<br />Cumhuriyet öncesi çok sesli müzik ürünlerinin en yaygın türü askeri marşlardı. Bu alanın da öncüsü “Mahmudiye” ve “Mecidiye” marşlarının bestecisi Donizetti Paşa idi. Daha sonra Rıfat Bey, Mehmet Ali Bey ve Leyla Hanım günümüze kadar yaşayan bazı marşların bestecileri arasında yer aldılar.<br />Çok sesli müziğin bir başka gelişme alanı da müzikli sahne eserleriydi. Tanzimat döneminde ülkeye birçok Avrupa opera ve operet kumpanyaları gelmiş, bunların etkisi sonucu, özellikle gayri Müslim Osmanlı sanatçıları arasında bu türde eser verme gayretleri görülmüştür. Bu çalışmaların hiç kuşkusuz en çok tanına Dikran Çuhacıyan’ın, ilk olarak 1875’te temsil edilen “Leblebici Horhor Ağa” adlı operetiydi.<br />Bunların ötesinde, cumhuriyetin ilanına kadar, ülkemizde senfonik müzik alanında dikkate değer bir çalışmanın kaydına henüz rastlayamadık. Yani Türk asıllı bir bestecinin, orkestra müziği alanında, senfonik bir türde eserinin herhangi bir icra olayından hiçbir kaynak söz etmemektedir. Cumhuriyetin ilanı sırasında Türkiye’nin en dikkate değer iki çok sesli müzik bestecisi İsmail Zühtü Kuşçuoğlu ve Edgar Manas’tır.<br />İzmir’de musiki öğretmenliği yapan İsmail Zühtü’nün bazı marşları dışında, bestelemiş olduğu senfonik eserlerin hiçbiri bugüne kadar henüz icra edilmemiştir. Bu, Türkiye’de çok sesli müziğin gelişme tarihi bakımından büyük bir eksikliktir. İsmail Zühtü Kuşçuoğlu’nun musiki tarihimiz bakımından bir başka önemi de Adnan Saygun’un ilk musiki öğretmeni olmasıdır.<br />Ermeni asıllı Edgar Manas’ın da bir musiki öğretmeni alarak, Darülelhan da bir çok öğrenciye emeği geçmiştir. Osman Zeki Üngör tarafından bestelenen İstiklal Marşımızın orkestralanmasını da hazırlayan Edgar Manas’ın senfonik eserlerinden “Şark Rapsodisi” ancak Cumhuriyet döneminde seslendirilebilmiştir.<br />Cumhuriyetin ilanı günlerinde 19 yaşında bir delikanlı, Fransa’da müzik eğitimini tamamlayarak, çantasında dört operasının çalışma taslaklarıyla yurda dönmüştü. Cemal Reşid adlı bu genç müzikçi yeni bir soluk olarak Darülelhan’ın öğretim kadrosuna katıldı.<br />İşte Cumhuriyet ilan edildiğinde çok sesli müzik alanında devralınan birikim ana hatlarıyla böyleydi..<br />Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de kurulmakta olan yeni siyasi ve toplumsal düzenin, yeni bir kültür anlayışı ile desteklenmesi, hatta bu yeni düzenin kendine uygun yeni bir kültür yaratması doğaldı. Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki fark , hiç şüphesiz hükümdarlığın bir hanedandan gelen padişah yerine, millet meclisinin seçtiği bir cumhurbaşkanına geçmesinden ibaret değildir.<br />En önemlisi, Osmanlılığın bir milletler mozaiği özelliği taşıyan çok uluslu yapısının çökmüş olması, yerine tek millet esasına dayanan milli bir devletin kurulmuş olmasıydı. Türkiye Cumhuriyeti, millet olarak Türk Ulusunu, dil olarak Türkçe’yi kabul eden bir “Milli Devlet” olarak ortaya çıkmaktaydı. Bunun musikideki sonuçlarına bakmadan önce buradaki Türklük ve millet kavramına bir açıklık getirmek gerekir. Atatürk “Ne Mutlu Türk Olana” değil; “Ne Mutlu Türküm Diyene” demekle durumu en özlü biçimde açıklamış olmaktaydı. Yeni devletin Türklük ve millet anlayışı, ırkçılıkla etnik köken esasına değil, siyasi birlik ve kültür ortaklığı, özgür vatandaşlık esasına dayanmaktadır.<br />Türkiye Cumhuriyetinin gündemine aldığı en önemli sosyal siyaset ise, Atatürk’ün deyimiyle “Muasır Medeniyet” seviyesinin üstüne çıkmak, yani bugünkü deyimi ile “Çağdaşlaşmak” idi.<br />Milli olmak ve çağdaşlaşmak cumhuriyet devletinin kurucusu Atatürk tarafından konulan, birbirini tamamlayan iki kültür ilkesi olduğu halde, Atatürk’ün ölümünden sonra, özellikle çok partili siyasi hayata geçildikten sonra bu iki temel kültür ilkesi, birbirine karşıt hale getirildi; “Milli Olmak” gericilik, “Çağdaş Olmak” ilericilik haline dönüştürüldü. Bu, kültür hayatımızda büyük bir kargaşalık ve keşmekeşe yol açtı.<br />Bu durumun en keskin görüntülerine özellikle müzik alanında rastlanmaktadır. “Türk Musıkisi – Batı Musıkisi” , “Tek Sesli Musıki – Çok Sesli Musıki” gibi uzlaşmasına imkan olmayan karşıtlıklar yaratılmıştır. Bunlar hatta zaman zaman düşmanlığa varan kültür cepheleri haline sokuldu. Sonuçta, belirli bir milli kültür siyaseti olması gereken devletin yapısı içinde iki karşıt kültür siyaseti güden müzik kurumları ortaya çıktı.<br />Atatürk Musıki alanında ne yapılmasını istemişti, ne oldu? Bu açıklıkla bilinirse devletin bu alandaki kültür siyaseti de daha kararlı, yapıcı ve verimli bir hale getirilebilir.<br />Atatürk’ün Musıki alanında ilk icraatı 1924 yılında Muzıkay-ı Hümayunun Saray Orkestrasını İstanbul’dan Ankara’ya getirerek, “Riyaseti Cumhur Musıki Heyeti” adıyla, bugünkü “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nı kurdurmak oldu. Ayrıca gene Muzıkay-ı Hümayun elemenlarından yararlanarak Ankara’da “Musıki Muallim Mektebi” kuruldu. Bu okulda hem Türk Musıkisi hem de Batı Musıkisi eğitimi yapılmaktaydı. Her iki kuruluşunda başına Osman Zeki Bey getirildi. Aynı zamanda “İstiklal Marşı”nın da bestecisi olan Osman Zeki Bey cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında devletin en yüksek Musıki memuru idi.<br />“Riyaseti Cumhur Musıki Heyeti”nin Ankara’da Osman Zeki Bey yönetiminde 11 Mart 1924 günü ilk konseri bir Türk bestesiyle başladı: Osman Zeki Üngör’ün “Cumhuriyet Marşı”. Ondan sonra Beethoven’in 5.Senfonisi çalındı.<br />Atatürk’ün Musıki alanında devlet siyaseti olarak ilk icraatının başkentte bir senfonik orkestra kurdurması ve ilk konserin milli bir Türk bestesi ile açılması, üstünde çok dikkatle durulması gereken bir olaydır.<br />Gene Atatürk’ün direktifiyle 1924 yılından itibaren Musıki eğitimi görmek üzere Avrupa ülkelerine gençler gönderilmeye başlandı. Bu gençlerin arasında Osman Zeki Bey’in oğlu olan Ekrem Zeki Ün (1924-1930), Ulvi Cemal Erkin (1925-1930), Necil Kazım Akses (1926-1934), Ferit Alnar (1927-1932) ve Ahmet Adnan Saygun (1928-1931) yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde müzik eğitimi gördükten sonra yurda döndüler ve daha önce başka imkanlarla Avrupa’da müzik eğitimi görüp 1923’de Darülelhan’a müzik öğretmeni olarak dönen Cemal Reşit Rey ile birlikte Cumhuriyet döneminin ilk besteci kuşağını meydana getirdiler.<br />“Milli Musıkimiz, memleketimizdeki halk Musıkisi ile Garp musıkisinin imtizacından doğacaktır” diyen Ziya Gökalp gibi, Atatürk’de Cumhuriyet Türkiyesi’nin yeni Musıki kültürünün halk musıkisinden kaynaklanması gerektiğini düşünmekte, bu yoldaki çalışmaları teşvik etmekteydi. İstanbul’da Darülelhan’da önemli bir Türk Musıkisi bilgini olan, Rauf Yekta Bey’in öncülüğünde Türk Halk Musıkisi araştırmalarına girilmişti. Bu ortam içinde Darülelhan’ın genç Musıki öğretmenlerinden Cemal Reşit Rey 1925 yılında halk türkülerimi çok seslendirme denemelerine girişerek bu yolun öncüsü olarak sivrildi.<br />Musıkide bu geniş ileri adımlar atılmaktayken, devrimci davranışın sonradan geri tepecek yanlışlıkları da olmaktaydı bunların ilki 1926’da Darülelhan’ın İstanbul Belediye Konservatuarı haline getirilirken burada Türk Musıkisi eğitiminin yasaklanmasıdır. Bu davranış tek sesli geleneğe bağlı Türk musıkicileriyle, cumhuriyet devletinin desteklediği, çok sesli çalışmalar yapan Türk musıkicileri arasında günümüze kadar süre gelen bir uçurumun ortaya çıkmasına sebep oldu.<br />Atatürk, tek sesli geleneksel Musıki ile, çok sesli Batı tarzı Musıki ikilemi üzerine şahsi görüşünü, Müniret-ül Mehdiye adlı Mısırlı bir şarkıcının vesilesi ile, halka ilk olarak 1928 yılında Sarayburnunda açıkladı. “Artık bu şark Musıkisi, bu basit Musıki, Türkün münkesif ruh ve hissiyatını tatmine kafi gelmez” diyerek kesin tavrını ortaya koydu. Kendisi geleneksel Türk musıkisinden hoşlanmakla birlikte, Türk musıkisinin dünyaya açılmasının, ancak büyük senfonik orkestra eserleriyle olacağına inanmıştı. Bu yolu teşvik etmekteydi.<br />Bu yolun ilk örnekleri yurt dışında sergilenmeye başlanmıştı. İlk olarak Cemal Reşit Rey’in çok seslendirilmiş “Dört Anadolu Türküsü” 16 ocak 1927 günü, Paris’te Albert Wolff yönetimindeki Pasdeloup Orkestrası ve Kedrof vokal üçlüsü tarafından seslendirildi. Bunu takip eden birkaç yıl içerisinde, özellikle Cemal Reşit Rey’in gayretleriyle, Paris yeni Türk Musıkisinin dünyaya açılışında bir kapı oldu. Cemal Reşit Rey’in orkestra eserlerinin bir çoğunun ilk seslendirilişi buradadır. 1929’da “Bebek”, 1932’de “Enstantaneler”, “Karagöz”, “Türk Manzaraları”, 1933’de “Concerto Chromatuque” seslendirildi. Adnan Saygun’un ilk orkestra eseri olan “Op. 1 Divertimento” da ilk olarak 1931 yılında, öğrenciliğinin sona erdiği Paris’te seslendirilmişti.<br />Cemal Reşit Rey yurt dışında ciddi orkestra eserleriyle besteciliğini ortaya koymaktayken, yurt içinde, daha doğrusu İstanbul’da, çevresinden gelen talepler doğrultusunda müzikalleriyle ün kazanmaktadır. 1932’de “Üç Saat”, 1933’te “Lüküs Hayat”, 1934’te “Deli Dolu” Cemal Reşit Rey’in ağabeyi Ekrem Reşit Rey’in librettoları üzerine bestelediği operetlerin ilk başarılı örnekleridir.<br />İstanbul’un 1930’lu yıllardaki “delidolu” yaşayışını herhalde en iyi biçimde bu operetler ifade etmekteyken, Ankara’da Atatürk’ün eli altında, devletin milli kültür siyasetine örnek olacak daha ciddi atılımlar hazırlanmaktaydı. Adnan Saygun yurda döndükten sonra Musıki Muallim Mektebi’nde öğretmenliğe başlamıştır. Bir yandan da, bir halk Musıkisi araştırmacısı olarak dikkati çekiyordu. 1934 yılında Osman Zeki Üngör’ün emekli olması üzerine Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefliğine Adnan Saygun getirildi. Aynı yıl içinde, Atatürk kendisine birer perdelik, iki opera bestelemesi için fikir verdi. Bunların ilki “Özsoy” İran şahı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında temsil edilebilmek için oldukça acele bir şekilde hazırlandı. İkincisi “Taşbebek” gene 1934 yılında sahnelendi. Her ikisinin de librettoları Münir Hayri Egeli tarafından meydana getirilmişti.<br />Bu, ilk Türk operalarının bizzat Atatürk tarafından telkin ve teşvik edilmeleri, yeni devletin milli kültür ve Musıki siyaseti bakımından önemle üzerinde durulması gereken davranışlardır.<br />Atatürk 1 kasım 1934 günü T.B.M.M. de Musıki üzerine tarihi bir konuşma yaparak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müzik politikasına açıklık ve kesinlik getirir. Bu konuşmasında Atatürk şunları söyler: “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, Musıki değişikliğini alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen Musıki yüz ağartıcı değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları biran önce genel Musıki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu şekilde, Türk ulusal Musıkisi yükselebilir, evrensel Musıkide yerini alabilir”…<br />Atatürk’ün bu sözleri radyodan alaturka denilen geleneksel Türk Musıkisi yayınlarının kaldırılması için bir işaret sayılmıştı. Böylece, yeniyi yapmadan eskiyi yıkmaya çalışan kolaycı bir anlayışın Musıki alanında geri tepen adımlarından biri atılmış oldu. Bu yanlışlıkların geri tepen ve tamiri güç yaralar açan bir başka örneği ise, müzikte devrim yapılması için tek sesli musıkinin yasaklanması gayretleridir.<br />Cemal Reşit Rey hatıralarında bu olayı şöyle nakletmektedir: “Atatürk’ün direktifi üzerine bir müddet sonra Maarif Vekili ağabeydin Özmen, sekiz müzisyen olarak bizleri ( Cevat Memduh Atlar, Halil Bedii Yönetken, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Nurullah Şevket Taşkıran, Cezmi ve beni) Ankara’da kongreye toplamıştı. Toplantı açılıp, nazikane nutukların teatisinden sonra, Maarif Vekili sevimli şivesiyle bizlere “Ey, hadi bakalım, Musıki inkılabı yapacakmışız, bunu nasıl yapacağız?” demesi üzerine kongrede bir şaşkınlık havası esmeye başladı. Toplantı dört saat kadar devam etti. Arada sırada Maarif Vekilini telefona çağırıyorlardı. Son telefondan sonra ağabeydin Özmen heyecanla bizlere “Paşa Çankaya’dan birkaç saattir telefon ettiriyor. Musıki inkılabı ne yoldadır diye soruyor?” dedi. Biz büsbütün şaşkına döndük. Ne gibi bir tavır alınacağını bir türlü kestiremiyorduk. Nihayet hatırlamadığım birisi, memlekette tek sesli şarkı söylemenin yasak edilmesi gerektiğini teklif etti. Bunun üzerine zannediyorum ben kalktım ve dedim ki, “Bir çoban, faraza davarlarını otlatırken, şarkı söylemek ihtiyacını hissederse, ille köye gidip, bir ikinci çoban bulup, gel birader sen de şu ikinci sesi uydur da söyle mi desin?”. Nihayet bu tasavvur eriyip gitti.<br />Bazı işgüzarlarca, tarihi ve geleneksel Türk Musıkisine gereksiz bir düşmanlığın yaratılmak istenildiği sıralarda, çok olumlu bazı çalışmalar da yapılmaktaydı. Bunların başında Adnan Saygun’un Türk Halk Musıkisi araştırmaları gelmekteydi. Saygun başka ünlü bir Halk Musıkisi araştırmacısı olan Bela Bartok’un bir yazısında Türk Halk musıkisini, Arap ve İran müzikleri çerçevesinde değerlendirildiğini görmüş, kendisine bir mektup yazarak Türk Halk musıkisinin özgür karakterini anlatmıştı. Saygun’un yazısıyla ilgilenen Bartok, 1936’da davet üzerine Türkiye’ye geldi. Ankara’da üç önemli konferans verip, Adnan Saygun ile birlikte Anadolu’da Türk Halk müziği araştırmalarına katıldı.<br />Bartok konferanslarında Macar halk musıkisinin Asya kökenli oluşunu, bu bakımdan eski Kuzey Türk Musıkisi kültürünün bir kolu sayılması gerektiğini vurgulamış; Türklerin Kuzey müzik kültürleriyle, Güneyin İslami müzik kültürleri arasında bir köprü kurmayı başardıklarını belirtmiştir.<br />Bartok’un Türk musıkisinin tarihi önemini bu şekilde vurgulamasına rağmen ulusallık yerine evrensellik taraftarları Ankara’da ağır basmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra, esas itibarıyla Saygun’dan pek farklı düşünmedikleri halde onun devlet merkezinde ve Atatürk’ün gözümde fazlaca sivrilmesinden gocunanlar, Saygun’un Bartok ile yakınlığına karşılık, o sırada Ankara’ya gidip gelmekte olan Alman besteci Paul Hindemith’e yakınlaşmışlardır.<br />Bartok Türkiye’den ayrıldıktan bir süre sonra Adnan Saygun rahatsızlanmış, İstanbul’da tedavi için Ankara’dan uzaklaşmıştır. Bu arada Ankara’da Alman kültürüne yakınlığı olan bürokratik çevreler, Hindemith görüşlerine uygun bir konservatuar kurulması hazırlıklarını geliştirmektedirler. 1935 yılından beri aralıklarla Türkiye’ye gelmesi sağlanan Paul Hindemith, kendisine rakip gördüğü Bartok’un çalışmalarını küçümsemektedir. Çevresine, halk Musıkisi araştırmalarının modasının geçmiş olduğunu telkin etmektedir. Milli Musıki yerine uluslararası sanat Musıki eğitimini öğütlemekte, Musıki Muallim Mektebinin yerli kaynaklara önem veren eğitimini beğenmemektedir. Kurulacak olan konservatuarın evrensel ölçülere göre eğitim yapmasını önermektedir.<br />Hindemith’in gösterdiği yol üzerine Musıki Muallim Mektebinin yerini 1936 yılında Devlet Konservatuarı aldı. Hindemith’in Konservatuardaki idari yardımcılığına Necil Kazım Akses, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının başına getirilen Alman şef Ernst Praetorius’un yardımcılığına Hasan Ferit Alnar tayin edildi.<br />Atatürk’ün geleneksel Türk Musıkisine sevgisi herkesçe bilinen bir gerçekti. Fakat devletin geleceğe yönelik kültür siyasetini kendi kişisel eğilimlerinden farklı tutuyordu. Cumhuriyet Türkiyesi’nin Musıki siyasetini bizzat kendisi belirlemişti. Senfonik orkestra, Musıki eğitim kurumu, yaratıcı sanatçı yetişmesini teşvik, Türk musıkisinin senfonik orkestrayla çalınabilir biçimlere sokulması, sahne için müzikli Türk eserlerinin yaratılması… Atatürk’ün bu Musıki siyaseti geleneksel Türk Musıkisine bir düşman kültürü muamelesi yapılmasından çok farklı bir şeydi. Nitekim Vasfi Rıza Zobu hatıralarında, Atatürk’ün Dellalzade İsmail Efendi’nin İsfahan bestesini dinledikten sonra, kendisine bu konuda şunları söylediğini belirtiyor:<br />“Ne yazık ki benim sözlerimi yanlış anladılar. Şu okunan ne güzel bir eser. Ben zevkle dinledim. Sizlerde öyle. Ama bir Avrupalıya bu eseri böyle okuyup ta bir zevk vermeye imkan var mı? Ben demek istedim ki, bizim seve seve dinlediğimiz Türk bestelerini onlara da dinletmek çaresi bulunsun. Onların tekniği, onların ilmiyle, onların sazları, onların orkestralarıyla… Çaresi her ne ise, mesela Ruslar ne yapmışlarsa. Biz de Türk musıkisini milletler arası bir sanat haline getirelim. Türk’ün nağmelerini kaldırıp atalım da sadece Batı musıkisini alıp kendimize maledelim, demedim…yalnız onları dinleyelim demedim. Yanlış anladılar sözlerimi, ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki ben de bir daha lafını edemez oldum…”<br />Atatürk’ün 1938’de ölümünden sonra, onun halk Musıkisi kaynaklarından yararlanan çağdaş milli Musıki tezi geri plana atılmış, Musıki eğitimi, yabancı hocaların yönetiminde evrensel olma iddiasında, memleketin özünden kopmuş bir yola sapmıştır. Buna geniş halk tabakalarından tepkiler başlamış, geleneksel Türk musıkisini kendi radyolarında dinleyemez olanlar, benzer bir Musıki için Arap radyolarının tiryakisi haline gelmişlerdir. Mısır filmleri ile ülkede yaygınlaşan Arap Musıkisi, devletin kendi kaderine bıraktığı geleneksel Türk musıkisini de, geniş ölçüde etki alanına almıştır.<br />Atatürk’ün istediği yeni Türk toplumunun dinamizmine yaraşır, çağdaş bir ulusal Musıki idi. Bu Musıki en güçlü ifadesini, Türk bestecilerinin büyük çaplı eserlerinde, senfonilerde, operalarda bulacaktı. Ama Hindemith’in de telkinleriyle, ulusal Musıki yaratıcılığının yerini, uluslar arası sanat müziği eğitimi siyaseti almış, bunun sonucu konservatuarlar Türk Musıkisi özelliklerini bir kenara bırakıp, batı müziği eğitimine ağırlık vermişlerdir. Böylece orkestra konser programlarına, opera repertuarlarına, Türk bestecilerinin eserlerinin girmesi çok zorlaşmış, Türkiye’de Musıki alanında yaratıcı bestecilerden çok, yabancı eserlerin icraatları önem ve değer kazanmıştır.<br />Çok sesli müzik alanındaki bu yabancılaşma, geleneksel Türk Musıkisi çevrelerini de tepkici bir hale getirmiş, milliliği tek seslilikten vazgeçmeme gibi yanlış bir tefsire bağlamışlar, ya da çok sesliliği Türk Musıkisi sazlarıyla elde etmeye çabalamak gibi başka bir çıkmazın içine düşmüşlerdir.<br />Bir karanlık gibi görünen bu duruma rağmen Türkiye’de Musıki meselesi aslında hiç de umutsuz bir durumda değildir. Bağımsız, milli, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni ifade eden bir Musıki doğmuştur bile. Cumhuriyetin ilk Musıki direktiflerini bizzat Atatürk’ten alan Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Hasan Ferit Alnar ve Ekrem Zeki Ün gibi bestecilerin eserleri, ulusal çağdaş Türk musıkisinin temel taşlarıdır.<br />Bu büyük öncülerden sonra gelen besteciler, Bülent Tarcan, İlhan Usmanbaş, Nevit Kodallı, Ferit Tüzün, Muammer Sun, Cengiz Tanç, Kemal Sünder, Yalçın Tura, Okan Demiriş, Çetin Işıközlü senfonik eserleri, sahne için müzikleri, konser parçaları ile önemli bir Musıki birikimi ortaya çıkarmışlardır. Bu birikim Cumhuriyetin Musiki birikimidir.<br />Son söz olarak şunu söylemek gerekir. Atatürk’ün milli kültür siyaseti çerçevesi içinde bizzat tespit ettiği, Cumhuriyetin Musıki politikasının temel kuruluşları gerçekleştirilmiş, yaratıcı besteciler yetişmiş, büyük temsilci eserler ortaya konmuş, parlak icracılara da kavuşulmuştur. Fakat Atatürk’ün ölümünden sonra bu kuruluşlar Atatürk’ün çizdiği Musıkide milli olma siyasetinden uzaklaşmışlar, çağdaş ve evrensel olma kaygısı ön plana geçmiştir. Fakat başlangıçta da belirttiğimiz gibi, bu tavır Cumhuriyetin temel kuruluş felsefesiyle çatışan bir davranıştır. Çünkü çağdaşlık Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olduğu kadar, milli olmak da aynı önemde unutulmaması gereken öbür temel ilkedir. Cumhuriyetin, bağımsız milli devletin varlığının korunmasında, musıkiden bir milli ruh ve memleket sevgisi yaratılmasının çok önemli rolü vardır. Atatürk’ün Musıki devrimiyle ulaşmak istediği amaç budur. </div>Erdem SAKİNhttp://www.blogger.com/profile/09195558260500636362noreply@blogger.com3